23 Aralık 2010 Perşembe

Oksalik (Oxalic acid) Buharı

Bu gün oksalik asit buharı yaptım.

Buharı uygulamak için arıcı körüğümü kullandım çok verimli ve kolay bir işlem oldu.

Oksalik asidi buharlaştırmak için körüğün altında piknik tüp kullandım, körüğün ucuna sprel hortum takarak oksalik buharını kovana verdim.

İşlemi yaparken sıcaklık 10 derece idi uçuş yoktu.

Geçenlerde Mehmet Yüksel kardeşimizle msn de konuşurken Almanya'daki arıcıların Oksalik buharını kovan başına ne kadar verdiğini sormuştuk o da; tek katlı koloniler için 2 gr iki katlı koloniler içinde 3.5 gr oksalik asidi buharlaştırarak kolonilere verdiğini söylemişti, ben de onun dediği şekilde 2 gr ve 3.5 gr oksalik asidi buharlaştırarak kovanlara verdim.

Arı kolonilerinde Varroa zararlısı için kullanılacak olan oksalik asit; oxalic acid dihydrate formunda olması gerekiyor.




Kullanacağımız oksalik asidin formuna dikkat edelim


Oksalik asidi kullanırken her defasında yanılmadan aynı dozu kullanmak için standart bir ölçü kullanmak istedim.

Bunun içinde enjektör kullanmayı uygun buldum, enjektörün deliğini kibrit çöpü ile tıkadım ve enjektörün boyunu ölçüye göre kestim.


Kesilen enjektör parçasını tutmak için de galvaniz sactan yukarda görüldüğü gibi keserek kıvırdım


Kestiğim sac ile enjektör parçalarını birleştirmek için sıcak slikon kullandım.

Yukarda görüldüğü gibi Bir ölçek yaptım.

2 gr. ve 3.5 gr. oksalik asidi kuyumcu terazisinde tarttım, tarttığım 2 gr. oksalik asidi 5 ml. lik enjektörün içine boşalttım ve kapladığı hacmin hemen üzerinden enjektörü kestim.

Resimde de görüldüğü gibi 2 gr. oksalik asit 2.1 cc lik hacim kapladı.


3.5 gr. tarttığım asidi de 10 ml lik enjektörün içine boşalttım.

3.5 gr. oksalik asit te 4 cc lik bir hacim kapladı.

Ölçekler bu şekilde görülüyor.


Körüğün, buharı kaçırmaması için boğazına teflon bant sardım, ve körüğü ateşte yakarak beni yanıltmaması için kurumlarından temizledim.




Körüğün içindeki delikli parçanın ortasından bir parça kesilip çıkarılırsa körüğe koyulan oksalik asit körüğün dibine düşeceği için buharlaşma daha çabuk olur.


Yapmış olduğum ölçek ile 2 gr. oksalik asidi kutudan alarak...


Daha önce piknik tüpün üzerinde kızdırmış olduğum körüğün içine 2 gr. oksalik asidi koydum...


Körüğü kapattım ve pompalayarak buharı kovana verdim.

İşlem 1 dk. falan sürüyor, belkide sürmüyor körük kızgın olunca oksalik asit hemen buharlaşıyor, diğer kovana geçerken ocağı kapatmıyorum, körük devamlı kızgın oluyor oksalik asidi koyarken körük kapağını aralayarak asidi koyup hemen kapatıyorum buhar dışarıya hiç kaçmıyor çok pratik oluyor.

Yaklaşık 1 dk da işlem bitiyor.

Hortumu biraz fazlaca içeriye sokmak gerekiyor, ben ilk anda az sokmuşum.

İşlem bitince kovanın deliğini 5 dk kadar kapalı tutmak gerekiyor.

Bu koloni iki katlı sadece iki katında arı var ballığını almadım bu şekilde kışlıyor.

Bu koloniye 3.5 gr. oksalik asit verdim.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Yılın İlk Karı...




Kar sonunda bizide ziyaret etti (!)


Az da olsa şereflendirdi...

Bu günlerde iş olmadığı için biraz geziyorum bizim engelli arıcı Hasan Ergen, Edirne'nin en işlek caddesinde piyango bileti satıyor, vakit buldukça yanına uğrarım.

Hasan kardeşimin Edirne'de tanımadığı arıcı yok dersem herhalde yanılmam.

Hasan kardeşimin güler yüzü ve tatlı dili tüm arıcıları kendine çekiyor, onun vasıtası ile bir çok arıcı ile tanıştım, ayak üstü sohbetler bayağı tatlı oluyor.

Kahverengi paltolu olan abimiz emekli öğretmen o da arıcılık yapıyor ve sanal arıcılığı yakından takip ediyor onun yanındaki de bloglardan tanıdığımız Mehmet Nevşehirli arkadaşımız.


Genelde Hasana öğleden hemen sonra uğruyorum akşam ezanına kadar muhabbete takılıyorum, çayda var, ekmeksiz evden iyi yani...

28 Kasım 2010 Pazar

Karniol Hakında Fikrimi Soran Kardeşime Cevabım




Hasan Basri kardeşimiz önceki yazıma lütfedip bir yorum bırakmış, tartışmanın tarafı ilan edilip taşlanırmıyım diyor.

Tartışmanın tarafı olmak taşlanmayı gerektirmez ki, taraflar olmasa zaten tartışma da olmaz öyle değilmi?

Ayrıca şu ana kadar uslubunu bozmadan tartışan hiç kimseyi de taşlamadım!

Şöyle demiş:


Merhaba. biraz önce bu yorumu bir önceki göderinize yolladım yanlışlıkla benim hatamı düzeltir.. yorumumu burada yayınlarsanız sevinirim..

ALİ bey bloğunuzu da yazılarınızı da ilgi ile takip ediyorum. tıpkı arıcılık ile ilgili her bloğu takip ettiğim gibi. Bu yazıyı okuyunca aklıma takılan sorular oldu bunları size sormamda sakınca varmıdır yine bir tartışmanın tarafı ilan edilip taşlanır mıyım bilmiyorum. Ama sormadan da edemeyeceğim.

a) karniyol bizim ülkemizin arısı ise neden Almanya dan saf getirdik diye haberler okuyoruz bloğlarda.
(bu gelen SAFlar nereden onaylı. Hangi kurumlarda hangi kontrollerden geçerek giriyor ülkemize gibi sorularında getirenlere sorulması lazım sanırım. Bu gün almanya ya giderken gümrükte yanındaki meyveleri bile kontrol ediyorlar niye ise)

b)trakyada bulunduğu bölgeler nereler.

ben kendi bloğumda çok ağır bir yazı yazmıştım bu konuda. belki okudunuz belki okumadınız ama

c)anaarı üretim izni bile almamış bir arıcının ana üretip bu şu ırktır diyerek piyasanın üzerinde fiyatla bu ana arıyı satması ne kadar doğru.?

d) kara denizde Kafkas ırkı korunuyor da neden karniyol Trakya’da tespit edilip korunmuyor?
Bu konuda birliklerin yada çeşitli örgütlerin hiç mi tepkisi yok.

e)Kafkas arısının her yöreye satılması kötü ise ben karniyol kullanıyorum diyen izinsiz belgesiz ana üretip satanların nerelere ana arı yolladıklarını kim kontrol edecek.

f)bugün dünyada arı ıslah programlarında çok fazla genetik materyale ihtiyaç duyurulurken ülkemize hangi yolla girdiği belli olmayan genetik geçmişsi bilinmeyen az sayıda ana arıdan üretilen anaarıların satılması genetik varyasyonu ( çeşitliliği) daraltmaz mı.?
Örneğin bir vatandaş tek bir koloniden larva transferi yapıyor. Bu anaları kendi bölgesinde çiftleştirip yolluyor bana. Bende aynı koloniden üretilmiş 50 adet ana arıyı kendi 50 kolonime veriyorum diyelim ki. Bir dahaki senelerde benim ürettiğim analar satın aldıklarım kadar verimli hastalıklara dayanıklı… Olacaklar mı? Sonuçta tüm arılık tek bir genetik kaynağa sahip olmuş olmuyor mu?

Bu sorularım için ne fikir beyan ederseniz sevinirim..

Hangi ırkın nereye ait olduğu önemlidir. ama ben inanıyorum ki biz o buraya ait bu buraya ait o yalancı ben doğrucu dedikçe kendi arıcılığımıza balta vuruyoruz.arıcılık konusunda öğrenmeyi yeni ve kaliteli arı ırk ve hatları ile çalışıp kazanç sağlamayı bekleyen çok kişi var..biz hala birbirimizi yiyoruz. bloglarda bilgi bulmak çok güzel. Çünkü bu bloğlar hiç bir zorlama olmadan kendi isteklerinizle yazılan bilgi kaynakları örnek olarak sayın ALİ TÜRK ün bloğlarından yararlanmayan arıcı yok gibidir sanal alemde. Her yazıya her habere o böyle yaptı biz çalıştık o şunu dedi bu yalancı diye yorumlar eklendikçe sıkılmıyor muyuz? Gereksiz tartışmaların uzamasının bizlere faydası olmadığını düşünüyorum.
Saygılarımla


Sözün başında şunu özelikle belirtmek istiyorum; ben, şu ana kadar ticari amaçla bir tek dahi "anaarı" üretip satmış değilim, dışardan da bir anaarı da getirtmiş değilim.

Elinizde, Ali Şekerli anaarı üretiyor diye bir bilgi varmı?

Beni itham ettiğinizin farkındamısınız?

Şayet elinizde benimle ilgili böyle bir bilgi varsa sizi ispata davet ediyorum, eğer ispat edemezseniz gereğini yapacağınızı ümit ediyorum!

Karniol bizim ülkemizin arısı ise, Trakyada bulunduğu bölgeler nereleri? diye soruyorsunuz...

Bu soruları sorduğunuza göre yapılan o iki araştırmayada güven duymadığınız izlenimini uyandırıyorsunuz.

Ben, bu güne kadar iddia ettiğim konularda, yapılan araştırmalara dayanarak yazdım hiç bir zaman afaki konuşmadım, bu konuda dahil.

Aslında; karniol Trakya'nın neresinde bulunur, sualinin muhatabı ben olmasam gerek.

Araştırmayı yapan hocalara, karniolun nerede bulunduğunu sorsaydınız eminim sizi bilgilendirirlerdi.

Aslında ben size; Anadolu arısı nerede bulunuyorsa karniol da orada bulunur diyebilirdim, çünkü bu gün için Anadolu arısı ile çalışıyorum diyen kesinlikle yanılıyor!

Bu konuda, yani karniolun Trakya'da nerede bulunduğu konusunda benim kişisel fikrim:

Trakya'da, ayçiçek bitkisinin ekilmediği, arazisi çorak veya dağlık, taşlık, gezginci arıcının uğramadığı bölgelerde bulunduğu şeklindedir.

Çünkü Trakya'da yoğun olarak ayçiçeği ekimi yapılmaktadır, ayçiçeğinden yararlanmak için yurdun her tarafından gezginci arıcı gelmekte ve melezlenme kaçınılmaz olmaktadır.

Zaten Aykut Kence hocamızda bu konuyu vurguluyor koruma altına alınması gerektiği yönünde uyarısı var.

Bakınız sevgili kardeşim; karniol arısının Trakya'da nerede bulunur sorunuz bende, yapılan her iki araştırmayada kuşku ile baktığınız izlenimini uyandırdı.

Bilip bilmediğinizi bilmem ama yapıla gelen bu tür akademik araştırmalar genelde ulusların bilgisine sunulur.

Bu tür bilgiler ulusların bilgisine sunulurken de genelde İngiliz dili kullanılır, hocalarımızın yapmış olduğu iki araştırma da İngilizce olarak yayınlanmış.



DIVERSITY AND CONSERVATION OF HONEY BEES IN
TURKEY
Aykut KENCE
Department of Biology, Middle East Technical University
Ankara - Turkey
Spatially varying climatic conditions in Anatola had considerable
impact on evolution and distribution of many animal and plant
species. There are at least eight different climatic zones according
to Köppen climatic index in Turkey in sharp contrast to a few seen
in most of the European countries. Honey bees (Apis mellifera L.)
evolved into a variety of races and ecotypes in adapting to diverse
ecological conditions in Anatolia. There are at least five subspecies
of honey bees known from Turkey, one from Thrace, European part
of Turkey, and other four from Anatolia. A great diversity in both
morphometrical, and genetical traits such as allozymes, mtDNA,
and microsatellites has been observed, when the differences
between the populations of these races and ecotypes were
investigated. The presence of numerious rare and diagnostic alleles
in molecular markers such as allozymes and microsatellites for
different races and ecotypes indicates that honey bees have been
evolving for a long time in Anatolia. In addition to morphometric and
molecular genetic diversity we have also observed a great diversity
in the behavioral traits in Anatolian populations. This great genetic
diversity is needed and must be conserved to enable the species
to adapt to possible environmental changes in the future and to
improve honey bees genetically through breeding programs in the
world as well as in Turkey. For this purpose genetic reserves for
different ecotypes of A. mellifera caucasica have been established.
Other protection areas for honey bees belonging to different races
are also urgently needed.For the conservation of honey bee genetic diversity, we should
end (1) the practice of replacing of honey bees native to Turkey
by races from abroad, and (2) the practice of rearing and sending
honey bee queens from a few localities in the country to all over
Turkey. This way honey bees will not loose their local adaptations as
a result of genetic pollution.


HONEYBEE DIVERSITY IN ASIA MINOR AND IN THE
MIDDLE EAST: A BIBLIOGRAPHY ON HONEYBEE
RESEARCH
İrfan KANDEMİR
Department of Biology, Faculty of Science, Ankara University
06100 Ankara Turkey
Asia Minor (Anatolian peninsula, including Thrace) and the
Middle East encompass a vast geography in south west Asia and
within this pristine land, different geographical and floral diversities
reflected in the honey bee diversity of two species (Apis mellifera
and Apis florea “the dwarf honey bee”) and seven subspecies (A. m.
carnica group, A. m. anatoliaca, A. m. caucasica, A. m. armeniaca,
A. m. syriaca, A. m. meda, and A. m. cypria). This region holds 20%
57
(or 30%, A. cerana) of all known honey bee species and more than
25% of all known honey bee subspecies.
Among Lebanon, Syria, Iraq, Iran, Azerbaijan, Armenia, and
Georgia, Turkey has the highest honey bee diversity with five
different subspecies. These subspecies were studied using several
methodologies (such as morphology, allozymes, mtDNA, DNA
sequencing, and microsatellites). mtDNA shows that the honey bee
subspecies distributed in Turkey belong to mtDNA C lineage, with
the notable exception of mitochondrial O lineage in southern part.
Similarly, O lineage mtDNA was found in Lebanon and in Syria.
These findings emphasized the importance of the Middle East in
honey bee evolution and spread.
The research was extended to the neighboring countries
Northern Cyprus and Iran. Similar studies were carried out in order
to find out the presence of genetic variation in Northern Cyprus.
Although A. m. cypria belongs to the morphological O lineage, it
turned out to be C lineage based on the mtDNA data. However
more detailed sampling resulted in the presence of similar O lineage
mitochondrial haplotypes found in Syria (this result somehow
highlights the historical honeybee movements). The introgression
between Turkey and Northern Cyprus based on morphometry, and
the introgression between Syria and Northern Cyprus based on
mtDNA were observed.
As a last attempt the Persian honey bees were (A. m. meda,
Iran) aimed to find out the extent of genetic variation. The preliminary
results from allozymes (biochemical markers) supported Ruttner et
al. findings that the highland populations were different than the
lowlands. Especially the Mdh alleles showed interesting results
and indeed mtDNA data, and indicated that the Persian honey bees
belong to mitochondrial C lineage. Five different mtDNA COI-COII
haplotypes were found without any structuring (four A. m. meda
populations as indicated by Ruttner) in the Persian geography.




Yapılan bu araştırmaların üzerinden, birisinin 10 yıl, birisininde 4 yıl geçmiş...

O zaman sizden bir ricam olacak:

Birbirini destekleyen bu iki araştırmaya da güven duymuyorsanız bir araştırıverseniz de, şayet karşı çıkan varsa bizi bilgilendirseniz diyorum.

Bu konuda ben de yazı yazdım okudunuz mu diye soruyorsunuz, yazınızı okuyup okumadığımı hatırlamıyorum, konusunu da tam olarak bilmediğim için bir yorum yapamam, ama beni kişisel yorumlardan ziyade akademik çalışmaların daha çok ilgilendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Blogunuzda herkese açık değil galiba.

Blogunuzu ararken yine sizin başka bir blogunuza ulaştım, arıcılıktan farklı bir iş yapıyorsunuz galiba.

Ama benim gönlüm isterdi ki; sizin gibi arıcılık okuyan kardeşlerimiz eğitimini aldığı işi yapsa da bizlere örnek olsa...

Dese ki, bakın işte bir koloniden bu kadar bal alınır, bu iş böyle olur, arılık, bal süzme evi böyle olur...

Bizde desek ki; bravo kardeşlerimize bakın, Türk arıcılığına yön verdiler, galiba bir şeyler oluyor...

Acaba olurmu?

Bize bakarsan, onca yıldır yazıp çiziyoruz, hiç bir şeyin olduğu yok.

Hep laf salatası yapıyoruz!

Vatandaşımız lafa inanmıyor icraat istiyor, benim hedefimi sorarsan; ben karniolda farklı bir ışık gördüm şu an bu ışık tünelin ucunda , o ışığa azimle ulaşmaya çalışacağım başarılı olup olamayacağımı da zaman gösterecek!








26 Kasım 2010 Cuma

Uslup...

Selam!

Öfkemi yutamadım...

Yaratan'ın, yararattığını, hatalarıyla, kusurlarıyla birlikte göremediğim için pişmanım.

Kasıtlı olarak veya kasıtsız olarak ne kadar üstüme gelinsede, hakkımda söylenenler olsada bunları görmezden, duymazdan gelemedim.

Vel hasıl...

Öfkemi yutamadım ve bana söylenenlere karşılık son iki yazımı Kısasa kısas olarak kaleme almama rağmen...

Yaratan'nın, yarattığını, kusurlarını sorgulamadan sevmem gerektiğini bildiğim halde öfkeme yenildim.

Bana değer veren, vermeyen karşı fikirde olan veya benimle aynı fikirde olan, Yaratan'nın yaratmış olduğu tüm kullarından, uslubum için ...

Özür dilerim.





22 Kasım 2010 Pazartesi

Karniol Hangi Ülkenin Arısıdır?

Selam!

Ülkemizdeki arı çeşitliliği:

Hep deriz ya "eko tip, eko tip" nedir bu ekotip, yurdumuzun farklı yörelerinde niye farklı arılar var diye araştırdığımızda karşımıza şu sonuç çıkıyor:

Hepimizin bildiği gibi Yaradanın, yaratmış olduğu dünyada, bilim insanlarının araştırma sonuçları şunu gösteriyor; dünyada yaşam, buzul çağının sona ermesi ile başlıyor.

Bir çok bilim adamının birleştiği bir konu da; yaşamın, yani ilk canlıların ortaya çıktığı yer neresidir biliyormusunuz?

Tabiki "Anadolu" toprakları!".

İşte apis mellifera (bal arısı) doğal olarak ilk bu topraklarda Küçük Asya'da, yani Anadolu Yarım Adası'nda bu topraklara Trakya'da dahildir görülmüştür.

Bunun içindir ki, tüm dünyanın gözü bizim arılarımızın üzerindedir!

Yeryüzüne arılar bu topraklardan dağılmıştır.

Yapılan araştırmalarda görülüyor ki; bu topraklarda ilk olarak görülen 2 tür, Apis mellifera L. ve Apis florea( cüce) balarısıdır.
Bu 2 türden de bir araştırmaya göre en az 5 alt tür, bir araştırmaya göre de 7 alt tür, türemiştir.

Yani kısacası Apis mellifera L. ve Apis florea türlerinden; Karniol, Anadolu, Kafkas, Ermenistan, Suriye, İran ve Kıbrıs arıları türemiştir.

Yapılan iki araştırma da gösreriyor ki; Anadolu arısı dediğimiz (anatoliaca) ne kadar Anadolu'ya has bir arı ise Karniol (carnica) da Anadolu'ya has bir arıdır.

İşte bunları bilmeyen o malum kişiler arıcılık oyunu oynadıkları o yerde çevresindekileri yanıltmaktadırlar.

Ben bir zamanlar "Karniol da bu toprakların arısı" dediğimde, bana, Osmanlı Viyana kapılarına dayandığında öyle idi demişti, ya sabır çeken birileri!

Ben bunlara fazla bir şey de demek istemiyorum kendi kin ve nefretleri içinde debelenip
dursunlar!

O caanım, dedikodu yaptıkları meskenlerinde şarap yapıp, çorba pişirsinler ve içip, içip sağa sola sataşsınlar, çünkü ellerinden ancak bu geliyor.

Karniolun bu toprakların arısı olduğunu öğrendiklerinde mor un hangi tonuna bürünecekler acaba?

Herhalde mosmor olurlar(!)




Aşağıdaki araştırmayı İrfan KANDEMİR hocamız 2000 yılında yapmış.


ASYA MİNÖR VE ORTA DOĞU’DA BAL ARISI ÇEŞİTLİLİĞİ:
BAL ARISI ARAŞTIRMALARI ÜZERİNE BİR
BİBLİYOGRAFYA
İrfan KANDEMİR
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü,
06100 Ankara

Küçük Asya (Anadolu yarımadası, Trakya dahil) ve Orta Doğu,
Asya kıtasının güney batısında çok geniş bir alanı kapsamakta
ve bu olağanüstü alanda farklı coğrafya ve bitki çeşitliliği balarısı
çeşitliliğinde de kendini 2 tür (Apis mellifera ve Apis florea “cüce
balarısı”) ve yedi alttür (A. m. carnica grubu, A. m. anatoliaca, A.
m. caucasica, A. m. armeniaca, A. m. syriaca, A. m. meda ve A.
m. cypria) şeklinde göstermektedir. Bu bölge bilinen tüm balarısı
türlerinin % 20 (ya da % 30, A. cerana)’sini ve bilinen tüm balarısı
alttürlerinin % 25’inden fazlasını içermektedir.
Lübnan, Suriye, Irak, İran, Azerbaycan, Ermenistan ve
Gürcistan arasında, Türkiye 5 farklı balarısı alttürü ile en fazla
balarısı çeşitliliğine sahiptir. Bu alttürler çeşitli metotlar kullanılarak
çalışılmıştır (örneğin morfometri, allozimler, mtDNA, DNA dizi analizi
ve mikrosatelitler). mtDNA çalışması sonucunda Türkiye’deki balarısı
alttürlerinin mtDNA C koluna ait olduğu bulunmuş ancak güney
bölümünde O mtDNA kolunun bulunduğuna işaret etmiştir. Aynı
şekilde, mtDNA O kolu Lübnan ve Suriye’de de tespit edilmiştir. Bu
bulgular Orta Doğu coğrafyasının balarısı evriminde ve yayılımında
önemini vurgulamaktadır.
Araştırma daha sonra Kuzey Kıbrıs ve İran gibi komşu ülkelere
de genişletilmiştir. Aynı tipte ki çalışmalar yapılarak ilk önce Kuzey
Kıbrıs’ta genetik varyasyonun bulunmasına çalışılmıştır. A. m. cypria
morfolojik O koluna ait olmasına rağmen, mtDNA verilerine göre
C grubunda olduğu belirlenmiştir. Bununla beraber daha detaylı
örnekleme ile Suriye’de bulunan O koluna ait mitokondriyal DNA
haplotiplerinin varlığının bulunduğu tespit edilmiştir (bu sonuç
tarihsel balarısı hareketini aydınlatmaktadır). Bu yapılan çalışmalar
ile Türkiye ve Kuzey Kıbrıs arasında morfometriye dayalı bir
karışımın, Kuzey Kıbrıs ile Suriye arasında ise mtDNA’ya bağlı bir
karışımın olduğu gözlenmiştir.
Son olarak ise Pers balarılarında (A. m. meda, İran) genetik
varyasyonun düzeyi ve sınırlarının araştırılması amaçlanmıştır.
Biyokimyasal belirteçlerden (allozimler) elde edilen ilk bulgular
Ruttner ve arkadaşlarının bulgularını yani yüksek ve alçak
bölgelerdeki farklılığı desteklemiştir. Özellikle Mdh alelleri çok
ilginç sonuçlar vermiş ve mtDNA sonuçları İran balarılarının mtDNA
C koluna ait olduklarını göstermiştir. mtDNA’da bulunan COICOII
bölgesininde 5 farklı haplotip İran coğrafyasında herhangi
bir gruplaşma (Ruttner’in belirttiği üzere İran’da 4 farklı balarısı
populasyonu gibi) göstermemiştir.



Bu araştırmayı da Aykut KENCE hocamız 2006 yılında yapmış.


TÜRKİYE’DE BAL ARISI ÇEŞİTLİLİĞİ VE KORUNMASI
Aykut KENCE
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Biyoloji Bölümü
Ankara, Türkiye

Anadolu’daki iklim koşullarındaki bölgesel çeşitlilik birçok
hayvan ve bitki türünün evrimi ve dağılımını etkilemiştir. Köppen
iklim indexine göre bir kaç iklim bölgesinden oluşan Avrupa
ülkelerinin çoğunun tersine Türkiye’de en azından sekiz çeşit
iklimsel bölge bulunmaktadır. Balarıları (Apis mellifera L.) ,
Anadolu’nun çok farklı ekolojik koşullarına uyum sağlarken giderek
çeşitli ırk ve ekotiplere evrimleşmiştir. Türkiye’de biri Trakya’dan,
diğer dördü Anadolu’dan olmak üzere en azından beş alttür
bilinmektedir. Bu alttür ve ekotip toplumları arasındaki farklılıklar
çalışıldığında gerek morfometrik, gerekse allozim, mt-DNA ve
mikrosatellitler gibi genetik özellikler bakımından çok büyük bir
çeşitlilik gözlenmektedir. Farklı ırk ve ekotiplerde çok sayıda nadir ya
da tanılayıcı. alelin bulunması balarısının Anadolu’da uzun süredir
evrimleştiğini gösterir. Morfometrik ve moleküler genetik çeşitliğe ek
olarak, Anadolu toplumlarında davranışsal özelliklerde de büyük bir
çeşitlilik gözledik. Bu büyük genetik çeşitlilik, balarısı toplumlarının
gelecekteki çevre değişimlerine uyum sağlaması ve geliştirme
programlarıyla balarılarının Türkiye’de ve Dünya’da genetik olarak
ıslahı açısından gereklidir ve korunmalıdır. Bu amaçla Kafkas arısının
(Apis mellifera caucasica) farklı ekotipleri için koruma bölgeleri
oluşturulmuştur. Diğer alttür ve ekotipler içinde koruma bölgelerinin
en kısa sure içinde oluşturulması acilen gerekmektedir.
Balarısı genetik çeşitliliğinin korunması için (1) yurt dışından
yabancı ırkların ithal edilerek yerli arı ırkların yerini alması ve (2)
ana arıların ülkedeki bir kaç odakta üretilerek ülkenin her yerine
gönderilmesi uygulamalarına son verilmelidir. Bu şekilde balarıları
genetik kirlenme yoluyla yerel uyumlarını yitirmeyecektir.





Okudunuzmu, öğrendinizmi, karniolun hangi topraklara ait olduğunu!

Şimdi anlatın bakalım çevrenize; biz bu güne kadar, karniolun bizim arımız olduğunu bilmiyorduk, hepinizden özür dileriz, biz, sizi yanıltmışız diyebilme cesaretini gösterebilecekmisiniz?

Bu erdem sizlerde varmı?

Hani size; bir tarihte bir fil hikayesi anlatmıştım da hazmedememiştiniz, bir gün arkanıza baktığınızda kimseyi göremiyeceksiniz demiştim...

"O" günler geliyormu acaba ne dersiniz?

Üstad ne kadarda doğru söylemiş, vakti zamanında!

Şunu hiç bir zaman unutmayın; Ali Şekerli ismi her zaman tepenizde "Demoklesin kılıcı" gibi sallanacak!

20 Kasım 2010 Cumartesi

"it haplar, kerivan geçer"

Selam Arkadaşlar!

Bu güne kadar blogta Türkçe ve İngilizce yazdım, fakat "öztürkçe" yazacağım aklıma hiç mi hiç gelmemişti, bu yaştan sonra onu da öğreneceğiz, ilk kelimemiz de; "it haplar, kerivan geçer" ata sözü.

Bu günün Türkçesinde "it haplar, kerivan geçer" ne demektir derseniz burayı tıklayabilirsiniz.

Bu yazıyı yazmamın sebebi, bir önceki yazımda bahsi geçen, karniolu karalayan, Guinness'e aday arıcımızın:

Yardakçılarından birisi bir önceki yazımı kopyalayıp hedef tahtasına koymuş(!) ve çamur atışı başlamış...

Yazı hedef tahtasına konmuş konmasına ama erezyona uğratılmış...

Ne olur ne olmaz diye Ali Türk'ün ismi silinmiş.

Adamlar; Ali Türk, Muhteşem Turunç, Ali Şekerli ismini duyduklarında, okuduklarında bir hoş oluyorlar(!) tahammül edemiyorlar.

Bir önceki yazımda çok basit bir soru sormuştum kalemini kirletmek istemeyen o arkadaşa; hiç kimsenin başaramadığı bir işi başardığı için kendisini tebrik etmek lazım aslında da, nedense duymazdan geliyor bu soruyu defalarca sordum ama cevap alamadım!

Sorumu tekrarlıyorum; o yaz güzelliğinde 20 küsur arını nasıl söndürdün, o söndürdüğün arıların karniol mu idi?

Ne kadar kazık soru değil mi?

İşin bir de iyi tarafı var; Guinness' e aday bile olabilirsin!

Hadi bakalım çamura yatmadan bi zahmet cevapla da yardakçıların nasıl bir arıcı olduğunu anlasınlar!

Bir hatırlatma daha yapayım; Bailey'in kitabından İnvert şeker ile ilgili açıklayacakların vardı, iki yılı geçti açıklamadın, hala çamurda yatıyorsun hatırlatayım!

Forum üyelerinin arkasına saklanmaktan vaz geçip dürüstçe cevaplayıver...

Şayet tercüme zorluğu falan çekiyorsan ben hallederim hiç mi hiç çekinme(!)

Saygı değer kopyacılar, beni okumaya devam edin sizi daha da farklı konularda bilgilendirmeye devam edeceğim, şakşakçılığınızın yanında bir soruverin bakalım kalemini kirletmek istemeyen o zat'a soruları niye cevaplamıyorsun diye, bakın neler öğreneceksiniz...

Haa unutmadan bir hatırlatma yapayım "mandacılara" ve "sabırcılara" pazartesi günü karniol arısının nereye ait olduğunun belgelerini sunacağım!

Bu yazıyı da kopyalayıp alabilirsiniz, gurur duyacağımdan emin olabilirsiniz , hedef tahtanızda zannedersem 2-3 tane yazım oldu, beni önemsediğiniz için size teşekkür ederim(!)

11 Kasım 2010 Perşembe

Karniollarım...!

Selam!

Geçtiğimiz yıl yani 2009 mayıs ayında sevgili dostum Ali Türk, bana hediye olarak F1 karniollardan üretmiş olduğu, iki adet F2 karniol anaarı göndermişti.

O yıl ben bu iki anaarıyıda, iki güçlü koloninin anaarılarını alıp kolonilerin içinde yumurta ve larva kalmayana kadar beklettikten sonra bu kolonilere verdim ve kabul edildiler.

Koloninin bir tanesi eylül ayında anaarıyı değiştirdi bende hiç dokunmadım.

Diğer koloni ise 2010 un nisan sonları falan idi o da anaarısını değiştirdi onada dokunmadım ve öylece bala girdim.

Yanlız dikkatimi çeken bir şey oldu; arılığımdaki yaklaşık 25 koloni içinde 2010 baharına, en kuvvetli çıkan bu iki koloni oldu.

İki karniol koloninin birisi diğerinden çok daha hızlı gelişti, hızlı gelişen koloni baharda anarısını değiştiren koloni idi.

Ali Türk bu yılda yani 2010 yılında yanılmıyorsam mayıs sonları haziran başları gibi falandı herhalde yine iki adet karniol F1 gönderdi, bende riske girmemek için gelen anaarıları, hızlı gelişen karnioldan, her bir anaarı için 1 çerçeve kapalı yavru, 1 çerçeve arılı ve 1 çerçeve de sadece arıyı silkip bölme yaptım.

Yani koloniden toplamda kapalı yavrulu 2 çerçeve, arılı 2 çerçeve, sadece arısını silkip çerçeveleri geriye verdiğim 2 çerçeve arı alıp 2 bölme yaptım.

Bu bölmeleri takip eden 2 hafta içinde aynı koloniden, aynı şekilde 3 bölme daha yaptım.

Bu bölmeleri yapmadan önce koloninin, iki kat kuluçkalıkta 13-14 çerçeve yavrusu vardı.

İki kat kuluçkalığın üzerinde de 1 adet tam ballık vardı.

Diğer koloniye 3. katı veremedim 2 katta kaldı, diğer arıların hiç birine bu yıl 3. katı veremedim.

Şimdi dikkatinizi bir yere çekmek istiyorum:

Kapalı yavrulu 1 çerçeveden yaklaşık 2,5 çerçeveyi saracak arı doğar, ben bu koloniden kapalı yavrulu 5 çerçeve aldım, aldığım diğer arılar ile toplamda geri dönenleride kabaca hesaplarsak en az 15 çerçeve arı almışım.

Hasatta da en çok balı bu koloniden 15-16 ballı çerçeve olarak aldım, en fazla peteği de bu koloni kabarttı.

Diğer karnioldan da 10 ballı çerçeve aldım, kendi arılarımdan koloni başına 8-10 ar çerçeve bal aldım.

Şimdi insanın aklına şu soru gelebiliyor, iki karniolda niye aynı performansı göstermedi?

Benim tahminim odur ki; daha yavaş giden koloni anaarısını eylülde değiştirmişti ve yeterince iyi değildi!

Baharda değiştirende aldı başını gitti, zaten ben onu o şekilde zayıflatmamış olsa idim oğula gidebilirdi...

Bunlar F3 idi, inşallah önümüzdeki yıl, bir aksilik olmazsa F1 leri balda deneme şansım olacak.

Aşağıda fotoğraftaki çam koruluğu yeni taşındığım arılığımın yanında yer alıyor.



Körüğü yakmak için "çam ibresi" kullanıyorum, hem doğal, hem kolay yanıyor, hem bol hemde çok uzun süre soğuk duman veriyor.
Bilen arkadaşlarım tabiki biliyorlar ama ben yinede bir hatırlatma yapayım arılar, sıcak dumanı sevmezler, sıcak duman verilen arılar sakinleşeciği yerde daha da hırçınlaşır arıya soğuk duman vermek için körüğü yaktıktan sonra yakılan yakıtın üzerine yeşil ot koyulur ise körükten çıkan duman soğur ve arıyı daha güzel sakinleştirir!



Körüğü ilk yakarken en dipte bir tutam çam ibresini kor olana kadar yakıyorum, kor oluştuktan sonra körükte geri kalan boşluğu da çok sıkı olarak yine çam ibresi ile bastırarak dolduruyorum körük, en az 2-3 saat sönmeden yanıyor ve bol duman veriyor doğal olduğu için peteklerde kalıntı yapma riski de yok.


Aşağıdaki foğrafta 10 çerçeve bal aldığım, yavaş gelişen karniol koloni, anaarının performansını beğenmediğim için F1 karniollardan ürettiğim anaarı ile değiştirdim şu anki durumu çok güzel, görüldüğü gibi 15 çerçeveye falan basıyor...



Aşağıdaki foto da aynı koloniye ait...

Laf lafı açıyor; aşağıdaki kovanları devlet, arıcı olana da olmayana "kırsal kalkınma projesi" adı altında verdi, o zaman ben de başvurdum işte arıcılık belgem arılığım da falan yerde, banada 10 kovan verin dedim, kimse beni adam yerine koymadı, arıcı olmayana da 20 kovan verdiler.

Ne yazıkki bir çoğu arıları öldürdü, kovanlarıda kırdı yaktı, bir ağabeyimizde arıları öldürdü, bana;

Ali, kardeşim ben bu işi yapamayacağım gel de sana bi kaç tane kovan vereyim, bari kovanlar ziyan olmasın diyerek 5 tanesini verdi.

Hani dilimize pelesenk olmuş bir laf vardır, "biz adam olmayız" deriz ya işte buyurun, kovanı, arıyı, peteği devlet dağıtıyor, bunu dağıtan memur görevini yapıp dağıtılan malzemeyi takip etmiyor, ne demeli bilmem ki...

Aşağıdaki koloni de 15 çerçeve bal aldığım koloni.


Şu an en az 17-18 çerçeveye basıyor arısı, bir kova dolusu keki götürdüler hasattan bu yana 10 kg kek yediler.


Hasattan sonra koloninin kış stoğunu tamamlaması ve yavruyu kesmesi bir defada en az 5 lt invert şurubu bir defada vermek gerekiyor.

Ben bu işi yoğurt kovaları ile yapıyorum...


Yoğurt kovasının kapağını matkaba taktığım cam çivisi ile delerek bu hale getiriyorum.

Kovanın içine şerbeti doldurup delmiş olduğum kapağı takarak çerçevelerin üzerine ters çevirip, boşluk yapması için koymuş olduğum iki dal parçasının üzerine bırakıyorum , gerisini arı hallediyor.

Kaç adet delik var, saymadım ama çepeçevre deldiğim bir çok delik var.

Kuvvetli bir koloni bu kovadaki invert şurubu bir akşamda çekebiliyor.

Arı kapaktaki delikleri kendine göre ayarlıyor galiba bazı delikleri kapatabiliyor.















Aşağıdaki fotoda yanlışlıkla girmiş buraya, bu kabağı bahçemde ben yetiştirdim hani nasıl derler

tamamiyle organik, zannedersem 15 kg dan fazladır.
Bunun bir kardeşi vardı, onun tadına baktım...
Fakat bunu kesmeye kıyamadım boğazımdan geçmeyecek...
Geçenlerde bir akşam msn deki salkımda muhabbeti oldu, bir abim çok severim dedi kabak tatlısını, ben de ona ayırdım bu kabağı...
Kısmet olurda gelirseler afiyetle hep beraber yeriz, inşallah o zamana kadar kabağın başına bir şey gelmez, komşulardan gören, bir dilimde bana ayır diyor, ona göre elinizi çabuk tutun...

26 Ekim 2010 Salı

Bir Ziyaret Ve Formik Asit Hakkında Önemli Bir Bilgi

Bundan birkaç gün önce Ali Osman ağabeyi durumunu sormak için telefonla aramıştım.

Ali Osman ağabey durumunun iyi olduğunu yakın zamanda kızını dolaşmak (kızı Edirne’de üniversitede okuyormuş) için Edirne’ye geleceğini ,o zaman beni de ziyaret edeceğini söylemişti.

Bu gün geldi biraz sohbet etme imkanı bulduk kendisinin pek bir şeyi kalmamış bayağı iyileşmiş yakın zamanda da tamamen iyileşeceğini söyledi.

Aslında bu olay hepimize ders olmalı “gözlüksüz” ve “eldivensiz” olarak asitlerle çalışmamalıyız , bu işin hiç şakası yok !

Kendisine olayın nasıl meydana geldiğini sordum , o gün ; Varroa mücadelesi için hazırlık yaptığını %85 lik formik asidi %65 e düşürmek için formik asidin içine su kattığını ve asidi % 65 e düşürdüğünü söyledi.

Tam asidi kovanlara verecekken kendisini bir iş için telefonla arayıp , çağırdıklarını o da asidi vermeden arılıktan ayrıldığını söyledi.

Ertesi gün ve sonraki iki günün yağmurlu geçtiğini ve asidi kovanlara , üç gün boyunca veremediğini söyledi.

Dördüncü gün asidi vermek için arılığa gittiğini ve enjektör ile formik asidi kovanlara verirken enjektörün elinde patladığını , etrafa yayılan asidin de yüzüne ve gözüne geldiğini , o da hemen hiç vakit geçirmeden arılıkta bulunan su dolu varile kafasını birkaç defa sokup çıkardığını ve hemen hastaneye gittiğini söyledi.

İlk müdahaleden sonra olayın nasıl meydana geldiğini sormuşlar , oda aynen anlatmış , orada bulunan bir görevli çok ilginç ( tabiî ki biz bilmediğimiz için ilginç) bir şey söylemiş.

“ Formik asidin içine katılan suyun zamanla kristalize olması doğaldır “ demiş.

Yani Ali Osman ağabeyin demesine göre enjektörün patlaması formik asidin içindeki suyun kristalize olarak , deliği kapatması sonucu patlamış , şayet asidi hazırladığım o gün , asidi kovanlara verseydim hiçbir şey olmayacaktı , su katılmış formik asit üç gün beklediği için bu olay başıma geldi diyor.

Aman arkadaşlar bu olaydan bir ders çıkaralım , her ne olursa olsun gözlüksüz ve eldivensiz , güvenlik önlemlerini almadan kesinlikle asitlerle çalışmayalım ve yanımızda her ihtimale karşı muhakkak bir kova su bulunduralım.

Maşallah iyice iyileşmiş , ama güneşe fazla dayanamıyor , Dr. ları yakın zamanda tamamen iyileşeceğini söylemişler.







Beraber bir foto çekilelim hatıra olur dedik , dedik ama fotoyu çekecek kimseler yok etrafta , in , cin top oynuyor derken karşıda bakkalın çırağı gözüme ilişti bu oğlan yapar bu işi diye aklımdan geçirdim ve çağırdım "bizi bir fotolasana dedim" o da tamam Ali amca , asker arkadaşın mı dedi...

Ali Osman abi de yok oğlum " hacı arkadaşım " dedi , la havle...

Bak oğlum dikkatli çek bak , benim saç sakal beyaz çıkmasın dedik , dedik ama kime söylemişiz haberimiz yok Oğlan acemi imiş :-)

Ali Türk abisi gelince bi rica edeyimde ders versin, aslında Ali abisinin hocası da Muhteşem abi ya onun ders vermesi daha uygun olur galiba Dr. dan beleşe ders ( kulağa ne kadarda hoş geliyor) bizim oğlana :-)





Gülegüle git Ali Osman abi ayağına sağlık yine bekleriz...




16 Ekim 2010 Cumartesi

Yazdan kalanlar...



Yeni arılığım.

Eski arılığım evime 15 mt kadar uzaklıkta idi uzun yıllar burada arıcılık yaptım.
Çevrem evler ile sarılı idi,evlerin ortasında 600 metrekare bir boşluk vardı ve ben bu boşlukta 1990 yılında 1 koloni ile başladığım arıcılık macerama 2010 yılına kadar devam ettim.

Komşularımın hiç birinden de hiç şikayet duymadım,arılarım kimseye zarar vermedi.
Belki de arılar tarafından muhakkak sokulan olmuştur fakat bana hissettirmediler.
Bence, arıcının komşuları ile ilişkisi iyi olmalıdır herkes ile iyi geçinmelidir.

Şu an arığın çok yakınına ev yapıldı,ve bana hali ilede yol göründü!
Kimseye zarar vermeden tası tarağı toplamak düştü :-)
Geçtiğimiz kıştan beri aradığım yeri bu yaz yani haziran ayında buldum ve 10 koloniyi,birkaç çiftleştirme kutusunu birkaç tanede yeni yapmış olduğum bölmeleri yeni yere getirdim.
Bu yeri bana tavsiye eden arkadaşın,buradan 4 arısı çalındı o da buradan arılarını taşımıştı,o gitti ben geldim inşallah aynı şey benim başıma da gelmez.
Bu taraflarda hırsızlık aldı başını gidiyor,ne hikmetse bir tane bile hırsız yakalanmadı!



Yeni yerim çok büyük en az 300 arı rahatlıkla koyulabilir.

Bu fotoğrafları hasattan sonra çekmiştim...


Anaarı çiftleştirme kutuları.
Kutuları karıncalardan kurtarmak için bu şekilde kazıkların üzerine monte edip kazığa da yanmış motor yağı sürdüm,kutuları karınca istilasından kurtarmak için bence en etkili yöntem bu,daha önce kutuların etrafına veya kazıkların dibine kireç,talk pudrası ve çeşitli ilaçlar kullanmama rağmen başarılı olamamıştım yanık yağ hariç hepsinin üzerinden geçti karıncalar.

Bu kutuları 3 cm kalınlığında sert strafordan katlanır çerçeve olarak yapmıştım,kutuların altı tamami ile tel olduğu için bu kutularda arı terki hiç olmadı ve çok kullanışlı.

Yukardaki 5 çerçevelik ruşeti de 2 cm lik sert strafordan yaptım, mayıta, haziranda gelişmiş kolonilerden aldığım kapalı yavrulu 1 adet çerçeve arısı ile birlikte 1 çerçeve de ballı polenli yine arısı ile 1 çerçevenin de sadece arısını bu kutulara koydum ve çıkmak üzere olan bir adet meme verdim şu an 5 çerçeve oldular inşallah kışı rahat çıkarlar...
Arı çoğaltmak için büyük kovana ihtiyaç yok bence bu kutuyu yapmak çok basit ve çok ucuz!
Havalandırması yeterli ise de arı bu kutuları kesinlikle kemirmiyor.

Yukarıda görülen kutu da piyasada satılan bir anarı çiftleştirme kutusu,bu kutulardan elimde bir kaç tane var fakat bu kutularda , sıcaklarda terkler oluyor havalandırma hiç yok,10 mm çapında bir giriş deliği var havalandırma sadece oradan oluyor, ne kadar olacaksa yani hiç olmuyor bu kutuları bir daha kullanmayı da düşünmüyorum...

Arılık seçerken dikkat edilecek bazı noktalar var;kuzey tarafı kapalı olursa çok iyi olur kuzeyden gelen soğuk rüzgarı fırtınayı almaz doğu tarafı açık olmalı ki sabah güneşini alsın,arı güneşin doğması ile birlikte işe başlasın güney tarafıda açık olursa tadından yenmez :-)
Yeni yerimde bu özellikler mevcut ve tabiki en önemli detaylardan biri de su olması , arılığa su taşımak büyük eziyet oluyor ve ayrıca yol da çok önemli arılığa muhakkak araç girmeli araç giremiyorsa arıyı taşırken veya sağımda büyük problem oluyor.
Arılığın ön kısmı yani güney tarafı bu yıl , bu görünen bölgede ayçiçeği yoktu inşallah önümüzdeki yıl ayçiçeği ekilir.
Ufukta görülen ağaçlıklar Yunanistan'a ait yürüyerek 10 dk falan çeker herhalde...


Bu ağaç ta arılığın arkasında üzerinde çok ahlat vardı bir tane tattım hoşuma gitmedi meyvası döküldü gitti heba oldu, bizim meyve düşmanı gelmedi gelse idi muhakkak turşu falan kurardı :-)
Günahını almayayım arkadaşımın, dün akşam kargo geldi ve büyük bir paket ; Allah,Allah dedim bu da nedir acaba kargo parası bile ödenmiş...

Paketin üzerine baktım gebzeden geliyor "sevgili dostumdan" hakkını yememek lazım kargo için çok güzel paket hazırlıyor, paket fizana da gitse kesinlikle bir şey olmaz :-)



Paketi açtım taaaaaaa uzaklardan Erzincan dolaylarından tulum peyniri ve fasülye ve İstanbul dolaylarından da plastik çerçeve yan kulağı, dostluk böyle bir şey olsa gerek, hatırlanmak çok güzel bir şey sağ olun var olun gönderenlerden ve dağıtım işini üstlenen arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.
Şu 3-4 yıl zarfında sanal alemde (aslında hiç de sanal değil) çok kıymetli dostlar edindim hepiniz sağolun var olun...
Gözlerim yaşardı daha fazla yazamayacağım, "peynirin" tadına bakmaya gidiyorum...

29 Ağustos 2010 Pazar

Buhar ile çerçevelerdeki balmumunu eritme işlemi

Selam Değerli Dostlarım !...

Ramazan , bu yıl hepimizin bildiği üzere çok sıcak bir zamana denk geldi , fazla kıpırdanmaya gelmiyor , daha çok gölgede halledilecek hafif işleri yapmaya çalışıyoruz , yada en azından ben öyleyim . :)

Gündüzleri gölge çevirirken aklıma geldi ; madem yatıyoruz bari yattığımız yerden bi şeyler yapalım günü boş geçirmeyelim ...

Derken çerçevelerdeki kararmış mumları eritmek geldi aklıma ; iyi hoş ta bu sıcakta ateş yakıp üzerine koyacağımız su dolu kabın içinde mumları eritmek bu sıcakta da çekilmezki !

Acaba ne yapmalı ? Fazla yorulmadan ve ateşin karşısında oturmadan bu işi nasıl kıvırabilirim ?

Sevgili kardeşim Mehmet Yüksel elektrikli küçük bir buhar jenaratörü ile bu işi küçük çapta , fazla yorulmadan5-10 çerçeveyi eriterek yapıyordu , bende ise eritilecek 150 ye yakın çerçeve vardı böyle bir alet ile eritmeye kalksam 1 haftada işim bitmezdi ...

Bu konuda ne yapabilirim diye düşünürken aklıma ; yıllar önce kullanıpta belki bir gün bir işe yarayabilir düşüncesi ile atmaya kıyamayıp ta bir kenara koymuş olduğum banyo termosifonu geldi ...

Birden bir şimşek çaktı , termosifonu buhar kazanına çevirebilirdim!

Bu konuda yeterli bilgiye sahiptim , ne de olsa 30 yıla yakın bir deneyimim vardı.

Ve bir kaç rötuş ile bu düşüncemi gerçekleştirdim , ortaya mükemmel bir ekipman çıktı.

Yapımı hem çok basit , hem çok ucuz , hemde çok verimli .

Bu yöntemle 1 hafta sürecek işi 1 günde halledebiliyorsunuz ...

Aşağıda açıklamaya çalışacağım.

Bakalım beğenecekmisiniz?


Sistem iki parçadan oluşuyor ; buhar üreteci ve bir varil ...



Termosifondan üretmiş olduğum buhar üreteci .


Katı yakıtlı banyo termosifonlarının üzerinde 3 adet giriş ve çıkış deliği bulunur Bir tanesi soğuk su girişi , bir tanesi sıcak su çıkışı , bir tanesi de emniyet ventili içindir .

Ben soğuk su girişini körleyip , diğer iki deliği buhar çıkışı ve kazan içinde buhardan dolayı herhangi bir sıkışma olursa basıncı görmek için manometre yerine daha küçük ölçekli olduğu için hidrometre , yani kalorifer kazanlarını üzerinde bulunan suyun yüksekliğni gösteren aleti taktım.

Aslında atmosfere açık olan kazanlarda (burada da olduğu gibi) sıkışma olmaz bu kazanda da buhar çıkışının önünde valf yok ve kesinlikle koyulmamalıdır bu konu çok önemlidir...

Ateş ve su ile kesinlikle şaka olmaz bu konuda çok dikkatli olunmalıdır basınç konusunda şöyle bir örnek verebilirim ; 1 cm karelik 10 metre uzunluğunda bir boru düşünün bu boruyu yukarıya doğru diktiğimizi farzedelim ve borunun içini su dolduralım .

Bu durumda borunun alt ucundaki basınç yani 1 cm karelik bir alandaki basınç 1 kg dır , aynı borunun bastığı tabanı genişletirsek mesela 10 cm 10 cm yaparsak 10*10= 100 cm kare yapar 1cm kareye 1 kg basınç olduğuna göre 100 cm karelik bir alanda da 100 kg lık bir basınç olur.

İş makinelerinin yani hidrolik ile çalışan aletlerinin çalışma prensibi buna dayanır yani çok az bir kuvvet harcayarak çok daha fazla güç elde ediyorsunuz.

Buhar gücü de aynısıdır yani buhar çıkış deliğinin önüne kesinlikle valf takılmamalıdır şayet takılırsa alet bomba olabilir ve hiç de şakaya gelir bir yanı yoktur bu konuda özellikle dikkat edilmesi gerekir !...

Acaba konun vehametini anlatabildim mi ?



Aşağıda görülen su seviye göstergesidir , kazanın içinde ne kadar su oduğunu görmeye ve su eksildiğinde belli bir yere kadar su doldurmaya yarar.

Kazanın 4 te üçünü su doldurup 4 te birini de buhar için bırakmak yeterli oluyor.

Resimde de görüldüğü üzere kazana altlı üstlü 2 adet 1/2" manşon kaynatıp manşonlara da 1/2" kuyruklu dirsek taktım dirseklerin ucunada bir ucu dişli hortum bağlamak için sarı parçalar vardır onlardan takıp şeffaf hortumuda kelepçe ile bu parçalara sabitledim , buradaki su fazla ısınmadığı için plastik hortumda ısıdan dolayı erime falan olmaz.

Kazanın altındaki kömür yaktığım soba ve fan (hava üfleyici)


Kazandan çıkan buhar , hortum vasıtası ile varile gidiyor...


Kazanın üzerindeki basıncı gösteren hidrometre ama buhar çıkışının önünde vana olmadığı için kazanda buhar sıkışma ihmali yok hali ile de hidrometre çalışmıyor...

Buhar çıkışı ; buhar çıkışı 3/4" manşona hortum bağlamak için üretilmiş olan bir ucu dişli sarı parça takılıp üzerinede çamaşır makinalarında kullanılan plastikten üretilmiş olan atık su borusunu kelepçesiz olarak geçirdim , özellikle kelepçe takmadım ki her hangi bir sıkışma olursa hortum yeriden çıksın kazandan buhar tahliye olsun...

Kazanın en altında bulunan , kazana su doldurmak için veya suyu boşaltmak için takılmış olan 1/2" vana ve hortum...

Soba ve fan.

Varile , buhar girişi için takılmış olan 3/4" bir ucu dişli hortum takmak için üretilmiş sarı parça...

Sarı parçanın üzerine kelepçesiz olarak takılmış olan plastik hortum...

Buharın varilin içine gireceği delik..

Yine varilin altına eriyen mumun çıkması için takılmış olan 1" sarı parça..


İç işleri bakanının beğenmediği elektrik süpürgesinden söktüğüm tozu emen aspiratör , burada ters çalıştırdığım için fan vazifesi görüyor.

Akla , fan takılmazsa olurmu sorusu gelebilir evet fan takılmazsa da olabilir fakat kömürün tutuşup alevli yanması geç olur ama fan olursa kömürü çok çabuk ve hızlı olarak yakar , kazan buhar vermeye başladığında fan kapatılabilir doğal yanma ile çıkan buhar yeterli olabiliyor...


Varil resimde görüldüğü gibi kapaklı ve kapağı kelepçe ile sıkıştırılan bir varil olması lazım ki yukardan buhar kaçırmasın...

Varilin içine mumu eritilmek için koyulmuş olan çerçeveler.

Mumu erimiş çerçeveler...


Mumu erimiş çerçeve , benim kullanmış olduğum varil 200 lt lik bir varil , varilin içi 35 adet çerçeve alıyor ve mumun erimesi yani işlem 45 dk sürüyor yani ben 45 dk. bekliyorum belkide daha önce bitiyor.

Yalnız şunu belirtmek istiyorum Buhar kazanından gelen buhar çok fazla oluyor benim hesabıma göre en az 200 lt lik varillerden , fanı kullanarak ateşi hızlandırıp , 3 tanesini aynı anda kullanabiliriz yani aynı anda 100 çerçevenin mumunu eritebiliriz ki bu bana göre çok büyük bir iş yani 45 dk da 100 çerçeve , bir günde ne kadar iş yapılır hesaplamak lazım.

Bence 30 -40 arısı olana kesinlikle lazım olan bir alet diye düşünüyorum .

Siz ne dersiniz doğru mu düşünüyorum acaba?

Erimiş balmumu , mum çok temiz çıkıyor...

Çerçevedeki erimiş olan mum.


Sobanın altında körün yanması için ızgara var burada küllerden görünmüyor.

Kullanıma hazır mumlar...