Hasan Basri kardeşimiz önceki yazıma lütfedip bir yorum bırakmış, tartışmanın tarafı ilan edilip taşlanırmıyım diyor.
Tartışmanın tarafı olmak taşlanmayı gerektirmez ki, taraflar olmasa zaten tartışma da olmaz öyle değilmi?
Ayrıca şu ana kadar uslubunu bozmadan tartışan hiç kimseyi de taşlamadım!
Şöyle demiş:
Şöyle demiş:
Merhaba. biraz önce bu yorumu bir önceki göderinize yolladım yanlışlıkla benim hatamı düzeltir.. yorumumu burada yayınlarsanız sevinirim..
ALİ bey bloğunuzu da yazılarınızı da ilgi ile takip ediyorum. tıpkı arıcılık ile ilgili her bloğu takip ettiğim gibi. Bu yazıyı okuyunca aklıma takılan sorular oldu bunları size sormamda sakınca varmıdır yine bir tartışmanın tarafı ilan edilip taşlanır mıyım bilmiyorum. Ama sormadan da edemeyeceğim.
a) karniyol bizim ülkemizin arısı ise neden Almanya dan saf getirdik diye haberler okuyoruz bloğlarda.
(bu gelen SAFlar nereden onaylı. Hangi kurumlarda hangi kontrollerden geçerek giriyor ülkemize gibi sorularında getirenlere sorulması lazım sanırım. Bu gün almanya ya giderken gümrükte yanındaki meyveleri bile kontrol ediyorlar niye ise)
b)trakyada bulunduğu bölgeler nereler.
ben kendi bloğumda çok ağır bir yazı yazmıştım bu konuda. belki okudunuz belki okumadınız ama
c)anaarı üretim izni bile almamış bir arıcının ana üretip bu şu ırktır diyerek piyasanın üzerinde fiyatla bu ana arıyı satması ne kadar doğru.?
d) kara denizde Kafkas ırkı korunuyor da neden karniyol Trakya’da tespit edilip korunmuyor?
Bu konuda birliklerin yada çeşitli örgütlerin hiç mi tepkisi yok.
e)Kafkas arısının her yöreye satılması kötü ise ben karniyol kullanıyorum diyen izinsiz belgesiz ana üretip satanların nerelere ana arı yolladıklarını kim kontrol edecek.
f)bugün dünyada arı ıslah programlarında çok fazla genetik materyale ihtiyaç duyurulurken ülkemize hangi yolla girdiği belli olmayan genetik geçmişsi bilinmeyen az sayıda ana arıdan üretilen anaarıların satılması genetik varyasyonu ( çeşitliliği) daraltmaz mı.?
Örneğin bir vatandaş tek bir koloniden larva transferi yapıyor. Bu anaları kendi bölgesinde çiftleştirip yolluyor bana. Bende aynı koloniden üretilmiş 50 adet ana arıyı kendi 50 kolonime veriyorum diyelim ki. Bir dahaki senelerde benim ürettiğim analar satın aldıklarım kadar verimli hastalıklara dayanıklı… Olacaklar mı? Sonuçta tüm arılık tek bir genetik kaynağa sahip olmuş olmuyor mu?
Bu sorularım için ne fikir beyan ederseniz sevinirim..
Hangi ırkın nereye ait olduğu önemlidir. ama ben inanıyorum ki biz o buraya ait bu buraya ait o yalancı ben doğrucu dedikçe kendi arıcılığımıza balta vuruyoruz.arıcılık konusunda öğrenmeyi yeni ve kaliteli arı ırk ve hatları ile çalışıp kazanç sağlamayı bekleyen çok kişi var..biz hala birbirimizi yiyoruz. bloglarda bilgi bulmak çok güzel. Çünkü bu bloğlar hiç bir zorlama olmadan kendi isteklerinizle yazılan bilgi kaynakları örnek olarak sayın ALİ TÜRK ün bloğlarından yararlanmayan arıcı yok gibidir sanal alemde. Her yazıya her habere o böyle yaptı biz çalıştık o şunu dedi bu yalancı diye yorumlar eklendikçe sıkılmıyor muyuz? Gereksiz tartışmaların uzamasının bizlere faydası olmadığını düşünüyorum.
Saygılarımla
Sözün başında şunu özelikle belirtmek istiyorum; ben, şu ana kadar ticari amaçla bir tek dahi "anaarı" üretip satmış değilim, dışardan da bir anaarı da getirtmiş değilim.
Elinizde, Ali Şekerli anaarı üretiyor diye bir bilgi varmı?
Beni itham ettiğinizin farkındamısınız?
Şayet elinizde benimle ilgili böyle bir bilgi varsa sizi ispata davet ediyorum, eğer ispat edemezseniz gereğini yapacağınızı ümit ediyorum!
Karniol bizim ülkemizin arısı ise, Trakyada bulunduğu bölgeler nereleri? diye soruyorsunuz...
Bu soruları sorduğunuza göre yapılan o iki araştırmayada güven duymadığınız izlenimini uyandırıyorsunuz.
Ben, bu güne kadar iddia ettiğim konularda, yapılan araştırmalara dayanarak yazdım hiç bir zaman afaki konuşmadım, bu konuda dahil.
Aslında; karniol Trakya'nın neresinde bulunur, sualinin muhatabı ben olmasam gerek.
Araştırmayı yapan hocalara, karniolun nerede bulunduğunu sorsaydınız eminim sizi bilgilendirirlerdi.
Aslında ben size; Anadolu arısı nerede bulunuyorsa karniol da orada bulunur diyebilirdim, çünkü bu gün için Anadolu arısı ile çalışıyorum diyen kesinlikle yanılıyor!
Bu konuda, yani karniolun Trakya'da nerede bulunduğu konusunda benim kişisel fikrim:
Trakya'da, ayçiçek bitkisinin ekilmediği, arazisi çorak veya dağlık, taşlık, gezginci arıcının uğramadığı bölgelerde bulunduğu şeklindedir.
Çünkü Trakya'da yoğun olarak ayçiçeği ekimi yapılmaktadır, ayçiçeğinden yararlanmak için yurdun her tarafından gezginci arıcı gelmekte ve melezlenme kaçınılmaz olmaktadır.
Zaten Aykut Kence hocamızda bu konuyu vurguluyor koruma altına alınması gerektiği yönünde uyarısı var.
Bakınız sevgili kardeşim; karniol arısının Trakya'da nerede bulunur sorunuz bende, yapılan her iki araştırmayada kuşku ile baktığınız izlenimini uyandırdı.
Bilip bilmediğinizi bilmem ama yapıla gelen bu tür akademik araştırmalar genelde ulusların bilgisine sunulur.
Bu tür bilgiler ulusların bilgisine sunulurken de genelde İngiliz dili kullanılır, hocalarımızın yapmış olduğu iki araştırma da İngilizce olarak yayınlanmış.
DIVERSITY AND CONSERVATION OF HONEY BEES IN
TURKEY
Aykut KENCE
Department of Biology, Middle East Technical University
Ankara - Turkey
Spatially varying climatic conditions in Anatola had considerable
impact on evolution and distribution of many animal and plant
species. There are at least eight different climatic zones according
to Köppen climatic index in Turkey in sharp contrast to a few seen
in most of the European countries. Honey bees (Apis mellifera L.)
evolved into a variety of races and ecotypes in adapting to diverse
ecological conditions in Anatolia. There are at least five subspecies
of honey bees known from Turkey, one from Thrace, European part
of Turkey, and other four from Anatolia. A great diversity in both
morphometrical, and genetical traits such as allozymes, mtDNA,
and microsatellites has been observed, when the differences
between the populations of these races and ecotypes were
investigated. The presence of numerious rare and diagnostic alleles
in molecular markers such as allozymes and microsatellites for
different races and ecotypes indicates that honey bees have been
evolving for a long time in Anatolia. In addition to morphometric and
molecular genetic diversity we have also observed a great diversity
in the behavioral traits in Anatolian populations. This great genetic
diversity is needed and must be conserved to enable the species
to adapt to possible environmental changes in the future and to
improve honey bees genetically through breeding programs in the
world as well as in Turkey. For this purpose genetic reserves for
different ecotypes of A. mellifera caucasica have been established.
Other protection areas for honey bees belonging to different races
are also urgently needed.For the conservation of honey bee genetic diversity, we should
end (1) the practice of replacing of honey bees native to Turkey
by races from abroad, and (2) the practice of rearing and sending
honey bee queens from a few localities in the country to all over
Turkey. This way honey bees will not loose their local adaptations as
a result of genetic pollution.
HONEYBEE DIVERSITY IN ASIA MINOR AND IN THE
MIDDLE EAST: A BIBLIOGRAPHY ON HONEYBEE
RESEARCH
İrfan KANDEMİR
Department of Biology, Faculty of Science, Ankara University
06100 Ankara Turkey
Asia Minor (Anatolian peninsula, including Thrace) and the
Middle East encompass a vast geography in south west Asia and
within this pristine land, different geographical and floral diversities
reflected in the honey bee diversity of two species (Apis mellifera
and Apis florea “the dwarf honey bee”) and seven subspecies (A. m.
carnica group, A. m. anatoliaca, A. m. caucasica, A. m. armeniaca,
A. m. syriaca, A. m. meda, and A. m. cypria). This region holds 20%
57
(or 30%, A. cerana) of all known honey bee species and more than
25% of all known honey bee subspecies.
Among Lebanon, Syria, Iraq, Iran, Azerbaijan, Armenia, and
Georgia, Turkey has the highest honey bee diversity with five
different subspecies. These subspecies were studied using several
methodologies (such as morphology, allozymes, mtDNA, DNA
sequencing, and microsatellites). mtDNA shows that the honey bee
subspecies distributed in Turkey belong to mtDNA C lineage, with
the notable exception of mitochondrial O lineage in southern part.
Similarly, O lineage mtDNA was found in Lebanon and in Syria.
These findings emphasized the importance of the Middle East in
honey bee evolution and spread.
The research was extended to the neighboring countries
Northern Cyprus and Iran. Similar studies were carried out in order
to find out the presence of genetic variation in Northern Cyprus.
Although A. m. cypria belongs to the morphological O lineage, it
turned out to be C lineage based on the mtDNA data. However
more detailed sampling resulted in the presence of similar O lineage
mitochondrial haplotypes found in Syria (this result somehow
highlights the historical honeybee movements). The introgression
between Turkey and Northern Cyprus based on morphometry, and
the introgression between Syria and Northern Cyprus based on
mtDNA were observed.
As a last attempt the Persian honey bees were (A. m. meda,
Iran) aimed to find out the extent of genetic variation. The preliminary
results from allozymes (biochemical markers) supported Ruttner et
al. findings that the highland populations were different than the
lowlands. Especially the Mdh alleles showed interesting results
and indeed mtDNA data, and indicated that the Persian honey bees
belong to mitochondrial C lineage. Five different mtDNA COI-COII
haplotypes were found without any structuring (four A. m. meda
populations as indicated by Ruttner) in the Persian geography.
TURKEY
Aykut KENCE
Department of Biology, Middle East Technical University
Ankara - Turkey
Spatially varying climatic conditions in Anatola had considerable
impact on evolution and distribution of many animal and plant
species. There are at least eight different climatic zones according
to Köppen climatic index in Turkey in sharp contrast to a few seen
in most of the European countries. Honey bees (Apis mellifera L.)
evolved into a variety of races and ecotypes in adapting to diverse
ecological conditions in Anatolia. There are at least five subspecies
of honey bees known from Turkey, one from Thrace, European part
of Turkey, and other four from Anatolia. A great diversity in both
morphometrical, and genetical traits such as allozymes, mtDNA,
and microsatellites has been observed, when the differences
between the populations of these races and ecotypes were
investigated. The presence of numerious rare and diagnostic alleles
in molecular markers such as allozymes and microsatellites for
different races and ecotypes indicates that honey bees have been
evolving for a long time in Anatolia. In addition to morphometric and
molecular genetic diversity we have also observed a great diversity
in the behavioral traits in Anatolian populations. This great genetic
diversity is needed and must be conserved to enable the species
to adapt to possible environmental changes in the future and to
improve honey bees genetically through breeding programs in the
world as well as in Turkey. For this purpose genetic reserves for
different ecotypes of A. mellifera caucasica have been established.
Other protection areas for honey bees belonging to different races
are also urgently needed.For the conservation of honey bee genetic diversity, we should
end (1) the practice of replacing of honey bees native to Turkey
by races from abroad, and (2) the practice of rearing and sending
honey bee queens from a few localities in the country to all over
Turkey. This way honey bees will not loose their local adaptations as
a result of genetic pollution.
HONEYBEE DIVERSITY IN ASIA MINOR AND IN THE
MIDDLE EAST: A BIBLIOGRAPHY ON HONEYBEE
RESEARCH
İrfan KANDEMİR
Department of Biology, Faculty of Science, Ankara University
06100 Ankara Turkey
Asia Minor (Anatolian peninsula, including Thrace) and the
Middle East encompass a vast geography in south west Asia and
within this pristine land, different geographical and floral diversities
reflected in the honey bee diversity of two species (Apis mellifera
and Apis florea “the dwarf honey bee”) and seven subspecies (A. m.
carnica group, A. m. anatoliaca, A. m. caucasica, A. m. armeniaca,
A. m. syriaca, A. m. meda, and A. m. cypria). This region holds 20%
57
(or 30%, A. cerana) of all known honey bee species and more than
25% of all known honey bee subspecies.
Among Lebanon, Syria, Iraq, Iran, Azerbaijan, Armenia, and
Georgia, Turkey has the highest honey bee diversity with five
different subspecies. These subspecies were studied using several
methodologies (such as morphology, allozymes, mtDNA, DNA
sequencing, and microsatellites). mtDNA shows that the honey bee
subspecies distributed in Turkey belong to mtDNA C lineage, with
the notable exception of mitochondrial O lineage in southern part.
Similarly, O lineage mtDNA was found in Lebanon and in Syria.
These findings emphasized the importance of the Middle East in
honey bee evolution and spread.
The research was extended to the neighboring countries
Northern Cyprus and Iran. Similar studies were carried out in order
to find out the presence of genetic variation in Northern Cyprus.
Although A. m. cypria belongs to the morphological O lineage, it
turned out to be C lineage based on the mtDNA data. However
more detailed sampling resulted in the presence of similar O lineage
mitochondrial haplotypes found in Syria (this result somehow
highlights the historical honeybee movements). The introgression
between Turkey and Northern Cyprus based on morphometry, and
the introgression between Syria and Northern Cyprus based on
mtDNA were observed.
As a last attempt the Persian honey bees were (A. m. meda,
Iran) aimed to find out the extent of genetic variation. The preliminary
results from allozymes (biochemical markers) supported Ruttner et
al. findings that the highland populations were different than the
lowlands. Especially the Mdh alleles showed interesting results
and indeed mtDNA data, and indicated that the Persian honey bees
belong to mitochondrial C lineage. Five different mtDNA COI-COII
haplotypes were found without any structuring (four A. m. meda
populations as indicated by Ruttner) in the Persian geography.
Yapılan bu araştırmaların üzerinden, birisinin 10 yıl, birisininde 4 yıl geçmiş...
O zaman sizden bir ricam olacak:
Birbirini destekleyen bu iki araştırmaya da güven duymuyorsanız bir araştırıverseniz de, şayet karşı çıkan varsa bizi bilgilendirseniz diyorum.
Bu konuda ben de yazı yazdım okudunuz mu diye soruyorsunuz, yazınızı okuyup okumadığımı hatırlamıyorum, konusunu da tam olarak bilmediğim için bir yorum yapamam, ama beni kişisel yorumlardan ziyade akademik çalışmaların daha çok ilgilendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Blogunuzda herkese açık değil galiba.
Blogunuzu ararken yine sizin başka bir blogunuza ulaştım, arıcılıktan farklı bir iş yapıyorsunuz galiba.
Ama benim gönlüm isterdi ki; sizin gibi arıcılık okuyan kardeşlerimiz eğitimini aldığı işi yapsa da bizlere örnek olsa...
Dese ki, bakın işte bir koloniden bu kadar bal alınır, bu iş böyle olur, arılık, bal süzme evi böyle olur...
Bizde desek ki; bravo kardeşlerimize bakın, Türk arıcılığına yön verdiler, galiba bir şeyler oluyor...
Acaba olurmu?
Bize bakarsan, onca yıldır yazıp çiziyoruz, hiç bir şeyin olduğu yok.
Hep laf salatası yapıyoruz!
Vatandaşımız lafa inanmıyor icraat istiyor, benim hedefimi sorarsan; ben karniolda farklı bir ışık gördüm şu an bu ışık tünelin ucunda , o ışığa azimle ulaşmaya çalışacağım başarılı olup olamayacağımı da zaman gösterecek!