6 Nisan 2010 Salı

Göle maya çalmak...


Ticari kaygı bu olsa gerek!


Blog'unu severek ve beğenerek izlediğim Selahattin abi invert şurubunun bir tür enzim ile yapımını anlatmış,iyi de yapmış...

Enzimin markasını da büyük puntolar ile yazmış,yani "reklam" olduğu çok açık,tabiki reklam yapıp yapmaması aslında beni hiç ilgilendirmez kendi bileceği bir şey!

Beni ilgilendiren konu;bir ürünün reklamı yapılırken niye bir başkasının yapmış olduğu çalışmaya çamur atılıyor,şayet "çamur atılmazsa reklamın tutmayacağından mı endişe ediliyor"?

"Bailey gibi bir bilim adamının tarif etmiş olduğu asit ile invert yöntemini de küçümsemesinin nedenini anlamış değilim." ticari kaygı bu olsa gerek!...

Aslında abimizin yapmış olduğu, enzim ile invert yöntemi de yanlış,ama yanlış yaptığının farkında bile değil belli ki enzimi,yeni bir buluş olarak piyasaya sürenler onu da kandırmışlar...

Bu teklif aylar önce bana da geldi fakat ben kabul etmedim,teklifin başkalarına da gittiğine eminim.

Kabul etmememin sebebini şöyle açıklayabilirim; bahsi geçen enzimin etkili maddesi "Pchelit" tir, yani piyasada bulunan bir maddedir reklamı yapılan ürün pchelit tir. (adının değişik olması sizi yanıltmasın,ürünün adının değiştirilmesi tamamen ticaridir ve türkçede," arı enzimi"anlamına gelmektedir.)

Pchelit (Enzimatik maya ajanı Pchelit) bir tür mayadan elde edilmektedir ve invert şurup elde edilmesinde mükemmel sonuçlar vermektedir...

...Peki bu mükemmel sonucu nasıl verecek? tabiki işlemi doğru yaparsak verecek!!!

İşlem nasıl yapılacak dersek; pchelit ile invert üretimini 2 yıl önce yazmıştım,aşağıda tarifi verilen şekilde yapılmazsa işlem yanlış olur.

Bu tarif bir arıcılık enstitüsü tarafından verilmiştir.

MAYA İLE İNVERT ŞEKER ŞURUBU ÜRETİMİ (PCHELİT)

İnvert şeker şurubu, 6 g Pchelit mayası eklenmiş 15 litre suda 15 kg şeker çözerek üretildi. Çözelti iyice karıştırıldı ve "48 saat boyunca 25-30 santigratta muhafaza edildi, ardından bir hafta içerisinde arı kolonilerine beslendi".

Yani abimizin yapmış olduğu işlem tamamiyle yanlıştır,çünkü çözeltinin "48 saat boyunca 25-30 derecede tutulması gerekir" çözeltinin sıcaklığı 25-30 dereceden aşağı düştüğünde şeker parçalanmaz ve yapılan işlemin yararından çok zararı olur.

Ve en önemlisi yukarıda dediği gibi "1 hafta içinde kullanılması lazımdır".

Öyle aylarca stokta bulundurulacak bir ürün değildir, sonbaharda yapılıpta 6 ay bozulmadı demesini de kesinlikle samimi bulmuyorum...

Bu sistemde invert şurup yapmak için arıcının elinde çözeltiyi istenilen ısıda tutması için özel tanklar gereklidir,yani elektrikli ve termostatlı tanklar gereklidir ve bu tanklar belli bir maliyet gerektirmektedir.

Bu işlem öyle, "göle maya çalar" gibi olmaz!

Ticari kaygı var dedim ya bunları açıklasalar ürünü kime satacaklar,arıcı kazan yaptıracak,maya alacak invert yapacak...

Bu abimiz bir zamanlar Konya şekerin çıkarmış olduğu invert şurup taraftarı idi hatırlarsanız,invert evde olmaz çünkü hijyen çok önemli diyordu(!) hangi dağda kurt öldü de şimdi evde invert yapmaya çalışıyor acaba merak ettim!

Bir başka ağır abimizde buyurmuşlar, invert ekşimez aylarca bozulmaz diye bir bilgi internette yaygınlaşıyormuş,yani bozulurmuş.

Bozulmamasının sebebi şurubun kaynatılması imiş yani şurup kaynatılınca bozulmazmış(!)

Bu lafa kargalar bile güler...

Evde yapılan baklava veya tatlı şurupları kaynatılıyor,kaynatıldığı halde üzerinden 1 hafta geçince niye şekerlenip ekşiyor o zaman? ama şurubun içine bir kaç damla limon sıkarsan niye kristalleşme olmuyor da daha fazla dayanıyor hiç düşündün mü? demek ki kaynatma ile alakası yokmuş,balı kaynatıyormusunda ekşimiyor düşündün mü hiç?

İşte insan Bailey için,şöyle dedi böyle dedi diye tutarsızca bahsedip te doğruları işittiğinde aklı başına gelmez,her fırsatta çamur atmaya kalkar.

Bu abimiz Bailey'in bir kitabını sipariş vermişti "çoooook" önemli bilgiler aktaracaktı, herhalde üzerinden 1 yıl falan geçti, hala tık yok herhalde Bailey onun dediklerini dememiş olsa gerek "yalan söyleyeni radar çarpsın" diyerek noktayı koyuyorum.







15 Şubat 2010 Pazartesi

KÜÇÜCÜK BİR BÖCEĞİN BAŞLATTIĞI DOSTLUK

Selam Arkadaşlar!

Yaklaşık üç yıl önce başlayan sanal arıcılık maceramızda, sadece bloglarda ve msn de iletişim kurduğumuz arıcı dostlarımız ile , cumartesi günü yüz yüze görüşme ve tanışma fırsatımız oldu.

Farklı zamanlarda ve farklı mekanlarda başlayan arıcılık merakı , çıkar amacı güdülmeyen , çok samimi dostlukların kurulmasına vesile oluyor.

Sevgili dostum Ali Türk , zannedersem perşembe günü idi, beni aradı ve ziyarete geleceklerini haber verdi , bu haber , beni ne kadar mutlu etti tahmin edemezssiniz !

Ve heyacanla beklediğimiz cumartesi günü geldi !

Öğlen az geçmişti ki...

...Telefon çaldı !

Telofonda , Ali Türk , soruyor ;

- Abi , otogara yakınmısın?

- ......

- Hayırdır Ali niye sordun? 10 km falan var...

- .....

- Abi , kötü bir haber aldık , Muhteşem abinin " kayınçosu vefat etmiş " Muhteşem abi , acilen geri dönmek zorunda , otogara yakın isen , Muhteşem abi , gelsin görüşelim diyecekti ama uzakmış , Muhteşem abi otobüs ile geri dönüyor !

Telefonu Muhteşem abi alıyor ve aramızda şu kısa görüşme geçiyor ;

- Ali abi , ben , geri dönmek zorundayım , görüşemedik kusura bakma ...

- Abi ne kusuru? başın sağolsun inşallah başka bir zaman ...

Ah be Muhteşem abi , adın gibi muhteşemsin...

Cenazen var , geri dönmek zorundasın , karşındakine hala özür beyan edip" Kusura bakma " diyebiliyorsun...

Başın sağolsun Muhteşem abi , Merhuma Cenabı Allahtan gani , gani rahmet dilerim , mekanı Cennet olsun , Allah geride kalanlara sabırlar ihsan eylesin !



Ve nihayet...

Hoş geldiniz , hoş geldiniz , safalar getirdiniz !



Ne işiniz var kış kıyamet günü yaban ellerde , her tarafı su basmış , kalacaksınız buralarda...



Sohbet , yolun ortasında başladı !



Misafirlerimiz namazlarını eda edememişler hep birlikte mahallemizin camisine gittik.



Daha sonra arılığa geldik , ön plandaki kır saçlı , Sadri Demircioğlu abimiz ekibe istanbuldan katılmış , yeni tanıştık arka plandaki kardeşimiz de Lüleburbazdan Bülent Kınalı.


Ayak üstü sohbet de bayağı tatlı oluyor...



Arı açmadan olmaz değilmi ? arıcıyız ya (!)

Bu kovanın dip tahtası "anti varroa" dediğimiz tahtadan , örtü bezi yerine de naylon ve strafor kullanıldı aslında tüm kovanlarımın üzerinde naylon ve strafor var , arı şu an salkımda, salkım bozulduğunda 10 çerçeveyi dolduracak gibi yani şu an olumsuz bir durum yok.


Acaba neler paylaşıyorlar?


Klasik bir hatıra fotoğrafı...

Soldan sağa ; Saim , Zafer , AliOsman , Durmuş (mahallemizden) Said bey , Ersin (kardeşim) Hacı Hüseyin abi (mahallemizden) Bülent , Etem (şerbettar köyünden) Ali (ben) Asım , Ali , Şükrü (mahallemizden)


Bu hayvancağızı da kim bu hale koydu ise , benim arılığa sığınmış (!)



Arılık dönüşü.


Koca Mimar Sinan'a çırak olacaklarmış (!)

Bilmem ki , kabul edermi...


Arka planda Selimiye camii (keşke bunların yanında durmasaymışım en cüce ben kalmışım be)


İkindi namazını da bu vesile ile Selimiye camiinde eda etmek nasip oldu , camiiden çıkarken.


Dostların canı "Edirne ciğeri" çekmiş , ama ciğerin pişmesini beklemek bayağı zor galiba ?


Bizimki hala beklemede :)


Bekleyen derviş muradına ermiş !

Çifter , çifter götürüyor be ! (nasılsa kendi parası ile yiyor , istersen dükkanda ciğer bırakma :) )


Yemek faslından sonra tekrar geriye döndük .


Bizim engelli arıcı Hasan da geldi Bülent ile muhabbeti koyulaştırdılar...


Yürrü be koca " üc bej " kim tutar seni .


Üc bejler bir arada :)


Veda zamanı geldi çattı...

Ne çabuk da geçti zaman , güle güle gidin dostlar , yolunuz açık olsun sağolun var olun.

Bir daha hangi şartlarda nerelerde karşılaşırız kimse bilemez.

Hani bir laf vardır " kısmet olmadı mı sopa bile yenmez " derler bizim buralarda , evet kısmet olmadı , Muhteşem abi ile görüşemedik , gönüller bir olsun ne denir ki ?

İnşallah başka bir zaman , katılmayı isteyip te katılamayan dostlar ile yakın zamanda bir birlikteliğimiz daha olur...



31 Ocak 2010 Pazar

ANTİ VARROA DİP TAHTASI

Kış aylarını değerlendirmek isteyen arkadaşlar bu tahtanın yapımını soruyorlar.
Daha önce planını yayınlamıştım , plandan anlamayan arkadaşlar nasıl yapılacağını yine soruyorlar.
Daha kolay anlaşılması için ben de ölçüleri tahtanın üzerine yazdım.
Dip tahtası lamba açmadan 2.5 cm tahtalardan yapılıyor.
Vermiş olduğum ölçüler dıştan dışa 505 * 43 cm olan kovanlara uygundur.


Önden görünüş, kırmızı çizgiler kullanılan malzemenin ek yerlerini gösteriyor.


Arkadan görünüş.



Yandan görünüş.

27 Aralık 2009 Pazar

İKİNCİ ADRESİMİZ !

Kişisel tecrübelerimizi, bilgilerimizi bloglarımızda, her ne kadar paylaşmaya çalışsak da; siz değerli dostlarımız ile bir çatı altında görüş alış verişinde bulunmak için, sevgili arkadaşımız Ali Türk' ün başlatmış bulunduğu etkinlikte buluşmak üzere...

http://www.temelaricilik.com/forum/index.php

18 Aralık 2009 Cuma

SÜPERSEDURE NEDİR?

"SÜPERSEDURE" İngilizce bir deyim olmak ile beraber

Türkiye'mizde de bazı arıcılık kitaplarında bahsediliyor.

Ben, izniniz ile bu konuyu bir daha açıklamak istiyorum.

"SÜPERSEDURE" dilimizde "SÜPERSEDUR" olarak telaffuz ediliyor.

Peki nedir bu "SÜPERSEDUR"?

Arı kolonisi, anaarıyı beğenmeyip (yaşlı.verimsiz sakat v.b) değiştirmeye karar verdiğinde, çerçevenin tam ortasına, benim şahit olduğum kadar ile sayıları 1 ile 5 arasında ana yüksüğü yapıyor.

Bu yüksükler çerçevenin, tam ortasında oluyor yanlarda veya altlardaki oğul memeleri ile karıştırılmamalıdır!

Bu memeleri tam ortaya yapar ki, anaarıya; sanki sen başarısızsın, gidicisin mesajı verir...

Kovan içindeki mevcut anaarının, memeleri bozmasına kesinlikle izin verilmez!

Oğul memelerine nazaran, daha bir ihtişam ile yapılır...

Daha kaliteli ve daha iridirler...

Sayısı fazla olmayan bu memelerden bir anaarı doğar!

Koloni, diğer memeleri bozar.

Yeni doğan bu genç anarı, diğer yaşlı ananarı ile kesinlikle döğüşe girmez!

Oğul olayı da gerçekleşmez çünkü amaç başkadır...

Zaten arılar da buna müsaade etmez.

Genç anaarı döllenme uçuşunu tamamlayıp yumurta atmaya başlar...

Yaşlı anaarı da kovandadır o da yumurtlar.

Yani hakimiyet iki anaarıdadır.

Koloni ne zaman ki kendini garantiye aldığını hisseder...

Ondan sonra yaşlı anaarıyı kendi öldürür!

Kolonin hakimiyeti genç anaarıya geçmiş olur.

Yani bu süreç işlerken kolonide yavru faaliyeti kesinlikle durmuyor.

İşte bu olaya "SÜPERSEDURE" deniyor.

Yani koloni, arıcıya; "SÜPERSE- DUR" demek istiyor.

Arı,arıcıya, abi bu iş "SÜPER" beni elleme "DUR" bana dokunma diyor...

Oğula gitmeyeceğim diyor...

Ben bu duruma bir kaç defa şahit oldum.

Geçen yıl iki anaarıyıda aynı çerçeve üstünde yumurtlarken gördüm.

Anaarılardan birisini tuttum, diğerinin üzerine bıraktım...

İki anaarı da birbirinden kaçtı!

Bunu bizzat gözlerim ile gördüm.

O zamannnnnnnnn...

Bu olayın ne olduğunu biliyorsak...

Böyle bir arı davranışı varsa bunu lehimize nasıl kullanırız?

Veya kullanabilirmiyiz?

Bir düşünelim bakalım...

Hem kolonide yumurtlama durmayacak, hem anaarı gençleşecek, hemde yok çiftleştirme kutusu yok arı silkele yok bilmem ne bir sürü tefarruat.

Anaarısı normal olan bir koloniye başka bir anaarı veya meme de kabul ettiremeyiz!

Ancakkkkkk...

Koloniyi yönlendirsek...

Yani durumu biraz zorlasak...

Aşağıdaki gibi bir uygulama yapsak nasıl olur?




Çerçevedeki kapanmış anaarı memeleri.



Anaarıların doğmasına 2 gün var.



Dikkatli bakılırsa memenin içinde, anaarının siuleti belli oluyor.



Memeyi, bu hali ile anarısı olan bir kovana versek, kesin olarak kabul ettiremeyiz!

Hepimizin bildiği gibi memeyi, yandan bozup, içindeki anaarıyı öldürecektir!



Bizde durumu biraz zorlayalım...

Memeyi koloninin bozamayacağı bir hale getirelim ki ...

Arı, memeyi yandan yırtamasın.

Memeyi, alüminyum folyo ile saralım...

Sadece alt ucunu anaarının çıkacağı kısmı açık bırakalım...

Arı alüminyum folyoyu kemiremeyecektir!

Alt ucunu kemirse de anaarı doğacaktır!

Koloni, şayet anaarı değiştirmeyi düşünüyorsa...

Memeden çıkan anaarıyı da büyük ihtimal öldürmeyecektir!

Çünkü koloni içinde memeden doğan anaarıyı kabul ediyor.

Koloniye, folyo ile sararak vereceğimiz meme, anaarının 1-2 gün içinde doğacağı olgun bir meme olmalıdır.



Güçlü bir koloninin tam ortasına..




Kovanın merkezine memeyi sarkıttım...

Bir kaç gün bekleyelim bakalım!

Sonuç ne olacak?

Hep beraber göreceğiz...



Bu fotoğrafta da, normal yani anaarısı olmayan bir koloniye meme veriliyor.



Bir parça tel yardımı ile meme peteğe tutturuluyor.

Bu uygulamaları 2009 un yazında yapmıştım.

Süpersedure tekniğini denemiş olduğum kovan kuvvetli bir kovandı ve anaarısı 1 yaşında idi.

Anarı kovanda doğdu, yani memenin alt ucu açılmış ve anaarı memeden çıkmış...

Koloniyi huzursuz etmemek için fazla kurcalamadım yani çerçeve çekmedim.

10 gün sonra baktığımda yeni çıkan anaarı kovanda yoktu...

Kabul edilip edilmediğini tam olarak bilmiyorum.

Çiftleşme uçuşundan da dönememiş olabilir, koloni tarafından öldürülmüş te olabilir.

Öldürülmüş te olabilir, çünkü kovandaki anaarı 1 yaşında idi, yani genç bir anaarı vardı.

Bu yüzden kabul edilmemiş de olabilir.

Ama şundan %100 eminim ki; koloniye bu şekilde folyo ile sarılarak verilen yüksüğü, koloni kesinlikle bozamıyor ve anaarı koloninin içine muhakkak doğuyor.

Anarısı yaşlı kolonilerde, anaarı gençleştirmek için bu yöntem uygulanabilir.

Anaarısı olmayan kolonilere, bölmelere, ve çiftleştirme kutularına verilen memeleri, koloninin bozmaması için bu yöntemin kullanılmasında büyük yarar olduğunu düşünüyorum!

Bu tecrübemi sizler ile paylaşmak istedim belki birilerine faydası olur.


25 Ekim 2009 Pazar

YENİLEN PEHLİVAN GÜREŞE DOYMAZMIŞ!

''Yenilen pehlivan güreşe doymazmış'' bu deyim bizim buralarda sıkça kullanılır,belkide Kırkpınar güreşlerinin etkisi vardır övünmek gibi olmasın ama Edirne'liyiz ya!

Konumuz tabiki zorunlu olarak ''İNVERT ŞURUP''

Bazı arkadaşlarda gerekli cevabı aldıkça, konu hakkında birşeyler bulamayınca tercüme ısmarlıyorlar.

Takip edenler bilirler bu konu hakkında en son ''BAİLEY'' bir şeyler söylemişti belli ki daha sindirememişler.

Ve konu hakkında bir tercüme ısmarlamışlar, ama ne yazık ki o tercümede de bizim söylediklerimizden farklı bir şey yok.

Aynı şeyi söylüyor, fakat okuduğunu anlayamayanlar ve'' karşıyız karşı her şeye karşı'' formatında olanlar tabiki farklı yorumlayacaklar ve işlerine geldiği gibi konuşacaklardır.

Tarif ettiğimiz bu şurubu kaç kişinin kullandığını bilmek olanaksız.

Gelen maillerden ve yapılan yorumlardan kullananların oldukça çok olduğunu anlıyorum.

Ve çok ilginçtir ki hiç bir arıcı arkadaşım da benim arım zarar gördü demedi.

Demek ki usulüne uygun yapılınca bir problem olmuyor.

Kaldı ki burada yayınlamış olduğum her şeyi önce kendim denemişimdir zararı olmadığını gördükten sonra yayınlamışımdır.

Ve hiç bir arkadaşımı da yanılttığımı zannetmiyorum!!

Yanıltmak dedimde izniniz ile bu konuda yalan yalnış yazan ısmarlama tercümecilerin gözlerinden kaçırdığı bir kaç hususu ayan beyan gözlerinizin önüne sereyim.

Bakın milleti kim yanıltıyor ben mi onlar mı?

Arkadaşımız demiş ki şahsıma ve kanıt olarak fikirlerini gösterdiğimiz hocalarımıza karşı bir takım ithamlar oldu diyor.

Hangi hocaları kastettiğini bilmiyorum ayrıca şunu özellikle bildireyim ben hiç bir hocayı itham falan etmedim sizi ispata davet ediyorum!

Aslında hocalara saygısızlık sizin forumunuzda işleniyor..

Sayın Nizamettin Kayral beyin bundan yaklaşık 50 yıl önce yazdığı 600 küsür sayfalık kitabına o zamanın kısıtlı bilgileri ile kaleme aldığı kitaba şerbete tuz koyun dediği için bir üyeniz fütursuzca ''KERPİÇ'' diyor.

Ve siz de onu himaye ediyorsunuz..

Saygısızlığı kimin yaptığı belli.

Şayet sayın Muhsin hoca bu işe karşı diyorsanız ki ;

Muhsin hocanın kitabını okuduğunuzu biliyorum çünkü o kitaptan alıntılar yapıp yayınlıyorsunuz.

O zaman konu ile alakalı bölümü okumadınız mı?

Yada okudunuz da işinize mi gelmedi?

Akla gelen bir şey daha var kitabı okumadınız ama aklınıza geleni söylüyorsunuz.

Yeni baskı kitabın 140. sayfasında Hoca ''KATI ŞEKERLEME'' tarifi veriyor.

Bu tarifte şekeri ve balı 110-120 dereceye kadar ısıtın diyor.

Ve ekliyor bu şekerlemeyi bir seferde 3kg verebilirsiniz diyor.

Bizim yaptığımız şurupta sıcaklık ortalama 105 derece oluyor.

Demek ki 120 derece ısıtılan bal ve şeker de hmf oluşmuyor ama sizin dediğinize göre 105 derecede hmf oluşup arılar ölüyor.

Bu yoruma kargalar bile güler.

Geçenlerde aynı forumda kış beslemesinden bahsediyorlar.

Bu konuyu çok bilenlerden birisi diyor ki; arkadaşlar beslemeyi 2 ölçü şeker 1 ölçü su ile yapacağımız şurup ile yapacağız.

-Ama bir problem var 2 ölçü şeker 1 ölçü suda erimiyor!

-Eeee ne yapacağız o zaman..

-Şekerin erimesi için şeker ile suyu bir taşım kaynatacağız.

Yahu bunlar ne dediğini bilmiyor, kendi kendini yalanlıyorlar.

Hani bir laf vardır ''aleme verir talkımı kendi yutar salkımı''

Hadi buyurun bakalım HMF yi ilk kim kaşıkladı.

Bu kadar tutarsızlık olmaz!

İlk önce kendi gözünüzdeki çöpü çıkarın..

Yine aynı forumda üyenin biri soruyor;

Kovanı önce bezir yağı ile boyayıp sonrada silikonlu dış cephe boyası ile boyasam olur mu diyor.

Ve biri de atlamış hemen olur, olur diyor..

Milleti yanıltmak ancak bu kadar olur!

Tam bir curcuna!

Olmaz kardeşim olmaz..

Bezir yağı sentetiktir yani yağlı boya ile aynı özelliği taşır.

Sentetik malzemenin üzerine doğrudan su bazlı boya uygulanmaz bu iş bu kadar basit.

Yaşı kırkın üzerinde olanlar çok iyi hatırlayacaklar..

Galiba Günaydın gazetesi idi bu gazetede bir akıl hocası vardı ''Güzin abla'' herkese akıl verirdi.

Herkese akıl verirdi; sevgilisinden ayrılana, kocası ile kavga edene, komşusu ile çekişene damdan düşene yani herkese ve bayağı da popülerdi.

Allah gani gani rahmet eylesin eksikliğini hep hissetmişizdir.

Ama galiba yerini dolduracak birileri çıktı..


8 Eylül 2009 Salı

TEL DİP TAHTASI PLANI

Bazı arkadaşlar benden , tel dip tahtasının planını istediler biraz geciktim ama kusura bakmayın.

Benim kovanlarımın ölçüsü dıştan dışa; 505 * 430 tür.

Dip tahtası da bu kovan ölçüsündedir.

Dip tahtasını yapmak çok basit olup, lamba açmaya falan gerek yoktur.

25mm kalınlığındaki tahtadan kolaylıkla yapılabilir.

Tel, çelik teldir.






24 Ağustos 2009 Pazartesi

VARROA MÜCADELESİNDE FORMİK ASİT KULLANIMI

Anti varroa dip tahtası; bir çok avrupa ülkesinde,varroa mücadelesinde kullanılan altı elek teli ile kaplanmış çekmeceli dip tahtası.

Yapımı oldukça basit,lamba açmaya falan gerek yok.

2.5 cm kalınlığındaki tahtalardan kolayca yapılıyor.

Kışın kovan içi nemi önlüyor,yazın da kovanın havalanmasını sağladığı için koloninin oğula gitmesini büyük ölçüde engelliyor.

Ve tabiki varroya karşı kullanılıyor.

Koloni normal çalışırken arının üzerinden düşen varroa bir daha arıya tırmanamıyor.

Yani yılın her günü ilaçsız, doğal olarak varroa mücadelesi yapılmış oluyor.

Bu konuyu ciddi olarak gözden geçirmeliyiz galiba.

Çekmece arka taraftan ayrılıyor.

Önden görünüş; istenirse girişteki parça çıkarılıyor.

Önden görünüş; giriş daraltılmış halde.

Arkadan görünüş.

Alttan görünüş.

Alttan görünüş;çekmece çıkmış hali.

Çekmecenin çalıştığı oluk.

Çekmecenin çalıştığı oluk iki parça tahtadan elde ediliyor.

Yandan görünüş.

Kuluçkalığın altında 6 cm lik bir boşluk oluşuyor.

Dikkatli bakılırsa farklı ölçülerde kesilmiş tahtalardan meydana geldiği anlaşılıyor.

Toplam 11 cm yükseklik oluşturuyor.

Neden formik asit kullanmalıyız?

Formik asit balda ve balmumunda kalıntı yapmıyor.

Varroa organik asitlere direnç gösteremiyor. ( formik ve oksalik asit)

Formik asit kapalı yavru gözlerine de etki ediyor.

Ve çok ucuz, varroa mücadelesinde kullanılan en ucuz madde.

Varroa mücadelesinde kullanılan amitraz içerikli ilaçlar balda ve balmumunda kalıntı yapıyor, yani kansorejen madde.

Bitkisel yağlarıda çok dikkatli kullanmak gerekiyor çünkü yağma tehlikesi var.

Avrupada yıllardır kullanılan formik asidi, doğru formülü vererek kullanmayı biz arıcılara nedense öğretemediler.

Öğreteceklerini de zannetmiyorum.

Formik asit 30 derece sıcaklığın üzerinde kullanılamıyor, şayet asit çabucak buharlaşırsa, koloninin anarıyı kesme ve koloninin kovanı terk etme riski var.

Avrupa genelde bizim kadar sıcak olmadığı için onlarda pek problem teşkil etmiyor.

Okuduğumuz arıcılık kitaplarında %85 lik formik asidi %65 e düşürüp 35-40 ml vermemizi tavsiye ediyorlar.

Asidi bu şekilde verdiğimizde sıcaklığı kontrol edemediğimiz için çok büyük sakıncalar doğuyor.

Asidi her hangi bir maddeye emdirip poşete koyduğumuzda da gerektiği kadar asidin buharlaştığından emin olamıyoruz dolayısı ile büyük ihtimal faydalı olmayabilir.

Geçen yıl bazı arkadaşlarımız formik asidin jel versiyonunu kullandılar.

Hem kendilerini hem de başkalarını yanılttılar.

Hiç kimse de yanlış yapıyorsunuz demedi.

1 şişe ilaç ile 2oo-300 çerçeve ilaçladılar.

Yok böyle bir şey...

Tek katlı, standart ölçülerdeki bir kovandaki çerçeve sayısına bakılmaksızın bir kovanda günlük %85lik-8ml formik asit buharlaştırılmalıdır.( ruşet kovan değil)

Buharlaşan asit miktarı 8ml den az olursa varroa mücadelesi tam olarak yapılmış olmaz.

Birde hesabı bu şekilde yapın bakalım kaç kovan ilaçlanacak.

Oyuna gelmeyelim, akıllı olalım!

Ben formik asidi şu şekilde kullandım;

%85 Formundaki, formik asit, tek katlı standart bir kovanda günlük olarak 8 ml den fazla buharlaşmamalıdır.

Şayet 8 ml den fazla buharlaşırsa 11 ml yi geçerse anaarı kayıbı ve koloninin kovanı terk etme riski vardır.



Ben bu riskleri bertaraf etmek için akşam saatlerine yakın yani ikindiden sonra tek katlı standart bir kovanın çerçeve üstüne koyduğum, 3-4 kat yaptığım kağıt havlunun üzerine %85 lik formik asidi 8 ml olarak verdim.

Kağıt havlu kalın olmalı ki asit arıların üzerine damlamasın.

Akşam saatlerine yakın verdiğim asit, sıcaklık daha fazla yükselmeyeceği için yavaş, yavaş buharlaşacak, buharlaşması 8-10 saati bulacaktır.

Ve yukarıda saydığımız risklerin hiç biri gerçekleşmeyecektir.



Asidi verirken kovan girişinin tamamen açık olduğundan emin olmalıyız.

Ben asit uygulamasını dört defa %85 lik formik asit ile 8 ml olarak yaptım.

Yani toplamda bir koloniye 32 ml asit verdim.

Asidi verirken;

1. Gün sıcaklık 30 derece idi

2. Gün sıcaklık 29 derece idi

3. Gün sıcaklık 27 derece idi

4. Gün sıcaklık 26 derece idi

Asitler ile çalışırken kesinlikle gözlük ve eldiven kullanmalıyız ve yanımızda su bulundurmalıyız.

Enjektör ile kağıt havlunun üzerine, arıların üzerine damlatmadan %85lik formik asidi 8 ml verdim.

5. Gün çekmeceyi kontrol ettim.

Varroa yok denecek kadar az idi.

Dökülen varroalar çok az idi.

10 taneden fazla değil idi.
Bu yaz boyunca arıların üzerinde hiç varroa görmedim, varroa hasarlı arı da görmedim.
Geçen yıl eylül ayında 4 defa, aralık ayında 1 defa amitraz içerikli ilaç ile mücadele yaptım.

Ve asitten sonra anaarı kontrolu yaptım.

Tesadüf anaarıyı yumurtlarken buldum!!
4 gün boyunca yumurtayı kesmemiş ve hiç bir olumsuzluk yok.
Bundan sonra kendi payıma organik asitlere devam diyorum.

Bu yıl baldan sonra teşvik beslemesi yapmaya gerek kalmadı arılığın civarı hep bu yabani hardal ile dolu.
Bal ve polen veriyor.

Erzincan'lı Vecdi abi, sağ olsun bana bir karakovan gönderdi.



Kısmet olursa baharda bir oğul koyarım.
Kendisine çok teşekkür ederim.