27 Aralık 2009 Pazar

İKİNCİ ADRESİMİZ !

Kişisel tecrübelerimizi, bilgilerimizi bloglarımızda, her ne kadar paylaşmaya çalışsak da; siz değerli dostlarımız ile bir çatı altında görüş alış verişinde bulunmak için, sevgili arkadaşımız Ali Türk' ün başlatmış bulunduğu etkinlikte buluşmak üzere...

http://www.temelaricilik.com/forum/index.php

18 Aralık 2009 Cuma

SÜPERSEDURE NEDİR?

"SÜPERSEDURE" İngilizce bir deyim olmak ile beraber

Türkiye'mizde de bazı arıcılık kitaplarında bahsediliyor.

Ben, izniniz ile bu konuyu bir daha açıklamak istiyorum.

"SÜPERSEDURE" dilimizde "SÜPERSEDUR" olarak telaffuz ediliyor.

Peki nedir bu "SÜPERSEDUR"?

Arı kolonisi, anaarıyı beğenmeyip (yaşlı.verimsiz sakat v.b) değiştirmeye karar verdiğinde, çerçevenin tam ortasına, benim şahit olduğum kadar ile sayıları 1 ile 5 arasında ana yüksüğü yapıyor.

Bu yüksükler çerçevenin, tam ortasında oluyor yanlarda veya altlardaki oğul memeleri ile karıştırılmamalıdır!

Bu memeleri tam ortaya yapar ki, anaarıya; sanki sen başarısızsın, gidicisin mesajı verir...

Kovan içindeki mevcut anaarının, memeleri bozmasına kesinlikle izin verilmez!

Oğul memelerine nazaran, daha bir ihtişam ile yapılır...

Daha kaliteli ve daha iridirler...

Sayısı fazla olmayan bu memelerden bir anaarı doğar!

Koloni, diğer memeleri bozar.

Yeni doğan bu genç anarı, diğer yaşlı ananarı ile kesinlikle döğüşe girmez!

Oğul olayı da gerçekleşmez çünkü amaç başkadır...

Zaten arılar da buna müsaade etmez.

Genç anaarı döllenme uçuşunu tamamlayıp yumurta atmaya başlar...

Yaşlı anaarı da kovandadır o da yumurtlar.

Yani hakimiyet iki anaarıdadır.

Koloni ne zaman ki kendini garantiye aldığını hisseder...

Ondan sonra yaşlı anaarıyı kendi öldürür!

Kolonin hakimiyeti genç anaarıya geçmiş olur.

Yani bu süreç işlerken kolonide yavru faaliyeti kesinlikle durmuyor.

İşte bu olaya "SÜPERSEDURE" deniyor.

Yani koloni, arıcıya; "SÜPERSE- DUR" demek istiyor.

Arı,arıcıya, abi bu iş "SÜPER" beni elleme "DUR" bana dokunma diyor...

Oğula gitmeyeceğim diyor...

Ben bu duruma bir kaç defa şahit oldum.

Geçen yıl iki anaarıyıda aynı çerçeve üstünde yumurtlarken gördüm.

Anaarılardan birisini tuttum, diğerinin üzerine bıraktım...

İki anaarı da birbirinden kaçtı!

Bunu bizzat gözlerim ile gördüm.

O zamannnnnnnnn...

Bu olayın ne olduğunu biliyorsak...

Böyle bir arı davranışı varsa bunu lehimize nasıl kullanırız?

Veya kullanabilirmiyiz?

Bir düşünelim bakalım...

Hem kolonide yumurtlama durmayacak, hem anaarı gençleşecek, hemde yok çiftleştirme kutusu yok arı silkele yok bilmem ne bir sürü tefarruat.

Anaarısı normal olan bir koloniye başka bir anaarı veya meme de kabul ettiremeyiz!

Ancakkkkkk...

Koloniyi yönlendirsek...

Yani durumu biraz zorlasak...

Aşağıdaki gibi bir uygulama yapsak nasıl olur?




Çerçevedeki kapanmış anaarı memeleri.



Anaarıların doğmasına 2 gün var.



Dikkatli bakılırsa memenin içinde, anaarının siuleti belli oluyor.



Memeyi, bu hali ile anarısı olan bir kovana versek, kesin olarak kabul ettiremeyiz!

Hepimizin bildiği gibi memeyi, yandan bozup, içindeki anaarıyı öldürecektir!



Bizde durumu biraz zorlayalım...

Memeyi koloninin bozamayacağı bir hale getirelim ki ...

Arı, memeyi yandan yırtamasın.

Memeyi, alüminyum folyo ile saralım...

Sadece alt ucunu anaarının çıkacağı kısmı açık bırakalım...

Arı alüminyum folyoyu kemiremeyecektir!

Alt ucunu kemirse de anaarı doğacaktır!

Koloni, şayet anaarı değiştirmeyi düşünüyorsa...

Memeden çıkan anaarıyı da büyük ihtimal öldürmeyecektir!

Çünkü koloni içinde memeden doğan anaarıyı kabul ediyor.

Koloniye, folyo ile sararak vereceğimiz meme, anaarının 1-2 gün içinde doğacağı olgun bir meme olmalıdır.



Güçlü bir koloninin tam ortasına..




Kovanın merkezine memeyi sarkıttım...

Bir kaç gün bekleyelim bakalım!

Sonuç ne olacak?

Hep beraber göreceğiz...



Bu fotoğrafta da, normal yani anaarısı olmayan bir koloniye meme veriliyor.



Bir parça tel yardımı ile meme peteğe tutturuluyor.

Bu uygulamaları 2009 un yazında yapmıştım.

Süpersedure tekniğini denemiş olduğum kovan kuvvetli bir kovandı ve anaarısı 1 yaşında idi.

Anarı kovanda doğdu, yani memenin alt ucu açılmış ve anaarı memeden çıkmış...

Koloniyi huzursuz etmemek için fazla kurcalamadım yani çerçeve çekmedim.

10 gün sonra baktığımda yeni çıkan anaarı kovanda yoktu...

Kabul edilip edilmediğini tam olarak bilmiyorum.

Çiftleşme uçuşundan da dönememiş olabilir, koloni tarafından öldürülmüş te olabilir.

Öldürülmüş te olabilir, çünkü kovandaki anaarı 1 yaşında idi, yani genç bir anaarı vardı.

Bu yüzden kabul edilmemiş de olabilir.

Ama şundan %100 eminim ki; koloniye bu şekilde folyo ile sarılarak verilen yüksüğü, koloni kesinlikle bozamıyor ve anaarı koloninin içine muhakkak doğuyor.

Anarısı yaşlı kolonilerde, anaarı gençleştirmek için bu yöntem uygulanabilir.

Anaarısı olmayan kolonilere, bölmelere, ve çiftleştirme kutularına verilen memeleri, koloninin bozmaması için bu yöntemin kullanılmasında büyük yarar olduğunu düşünüyorum!

Bu tecrübemi sizler ile paylaşmak istedim belki birilerine faydası olur.


25 Ekim 2009 Pazar

YENİLEN PEHLİVAN GÜREŞE DOYMAZMIŞ!

''Yenilen pehlivan güreşe doymazmış'' bu deyim bizim buralarda sıkça kullanılır,belkide Kırkpınar güreşlerinin etkisi vardır övünmek gibi olmasın ama Edirne'liyiz ya!

Konumuz tabiki zorunlu olarak ''İNVERT ŞURUP''

Bazı arkadaşlarda gerekli cevabı aldıkça, konu hakkında birşeyler bulamayınca tercüme ısmarlıyorlar.

Takip edenler bilirler bu konu hakkında en son ''BAİLEY'' bir şeyler söylemişti belli ki daha sindirememişler.

Ve konu hakkında bir tercüme ısmarlamışlar, ama ne yazık ki o tercümede de bizim söylediklerimizden farklı bir şey yok.

Aynı şeyi söylüyor, fakat okuduğunu anlayamayanlar ve'' karşıyız karşı her şeye karşı'' formatında olanlar tabiki farklı yorumlayacaklar ve işlerine geldiği gibi konuşacaklardır.

Tarif ettiğimiz bu şurubu kaç kişinin kullandığını bilmek olanaksız.

Gelen maillerden ve yapılan yorumlardan kullananların oldukça çok olduğunu anlıyorum.

Ve çok ilginçtir ki hiç bir arıcı arkadaşım da benim arım zarar gördü demedi.

Demek ki usulüne uygun yapılınca bir problem olmuyor.

Kaldı ki burada yayınlamış olduğum her şeyi önce kendim denemişimdir zararı olmadığını gördükten sonra yayınlamışımdır.

Ve hiç bir arkadaşımı da yanılttığımı zannetmiyorum!!

Yanıltmak dedimde izniniz ile bu konuda yalan yalnış yazan ısmarlama tercümecilerin gözlerinden kaçırdığı bir kaç hususu ayan beyan gözlerinizin önüne sereyim.

Bakın milleti kim yanıltıyor ben mi onlar mı?

Arkadaşımız demiş ki şahsıma ve kanıt olarak fikirlerini gösterdiğimiz hocalarımıza karşı bir takım ithamlar oldu diyor.

Hangi hocaları kastettiğini bilmiyorum ayrıca şunu özellikle bildireyim ben hiç bir hocayı itham falan etmedim sizi ispata davet ediyorum!

Aslında hocalara saygısızlık sizin forumunuzda işleniyor..

Sayın Nizamettin Kayral beyin bundan yaklaşık 50 yıl önce yazdığı 600 küsür sayfalık kitabına o zamanın kısıtlı bilgileri ile kaleme aldığı kitaba şerbete tuz koyun dediği için bir üyeniz fütursuzca ''KERPİÇ'' diyor.

Ve siz de onu himaye ediyorsunuz..

Saygısızlığı kimin yaptığı belli.

Şayet sayın Muhsin hoca bu işe karşı diyorsanız ki ;

Muhsin hocanın kitabını okuduğunuzu biliyorum çünkü o kitaptan alıntılar yapıp yayınlıyorsunuz.

O zaman konu ile alakalı bölümü okumadınız mı?

Yada okudunuz da işinize mi gelmedi?

Akla gelen bir şey daha var kitabı okumadınız ama aklınıza geleni söylüyorsunuz.

Yeni baskı kitabın 140. sayfasında Hoca ''KATI ŞEKERLEME'' tarifi veriyor.

Bu tarifte şekeri ve balı 110-120 dereceye kadar ısıtın diyor.

Ve ekliyor bu şekerlemeyi bir seferde 3kg verebilirsiniz diyor.

Bizim yaptığımız şurupta sıcaklık ortalama 105 derece oluyor.

Demek ki 120 derece ısıtılan bal ve şeker de hmf oluşmuyor ama sizin dediğinize göre 105 derecede hmf oluşup arılar ölüyor.

Bu yoruma kargalar bile güler.

Geçenlerde aynı forumda kış beslemesinden bahsediyorlar.

Bu konuyu çok bilenlerden birisi diyor ki; arkadaşlar beslemeyi 2 ölçü şeker 1 ölçü su ile yapacağımız şurup ile yapacağız.

-Ama bir problem var 2 ölçü şeker 1 ölçü suda erimiyor!

-Eeee ne yapacağız o zaman..

-Şekerin erimesi için şeker ile suyu bir taşım kaynatacağız.

Yahu bunlar ne dediğini bilmiyor, kendi kendini yalanlıyorlar.

Hani bir laf vardır ''aleme verir talkımı kendi yutar salkımı''

Hadi buyurun bakalım HMF yi ilk kim kaşıkladı.

Bu kadar tutarsızlık olmaz!

İlk önce kendi gözünüzdeki çöpü çıkarın..

Yine aynı forumda üyenin biri soruyor;

Kovanı önce bezir yağı ile boyayıp sonrada silikonlu dış cephe boyası ile boyasam olur mu diyor.

Ve biri de atlamış hemen olur, olur diyor..

Milleti yanıltmak ancak bu kadar olur!

Tam bir curcuna!

Olmaz kardeşim olmaz..

Bezir yağı sentetiktir yani yağlı boya ile aynı özelliği taşır.

Sentetik malzemenin üzerine doğrudan su bazlı boya uygulanmaz bu iş bu kadar basit.

Yaşı kırkın üzerinde olanlar çok iyi hatırlayacaklar..

Galiba Günaydın gazetesi idi bu gazetede bir akıl hocası vardı ''Güzin abla'' herkese akıl verirdi.

Herkese akıl verirdi; sevgilisinden ayrılana, kocası ile kavga edene, komşusu ile çekişene damdan düşene yani herkese ve bayağı da popülerdi.

Allah gani gani rahmet eylesin eksikliğini hep hissetmişizdir.

Ama galiba yerini dolduracak birileri çıktı..


8 Eylül 2009 Salı

TEL DİP TAHTASI PLANI

Bazı arkadaşlar benden , tel dip tahtasının planını istediler biraz geciktim ama kusura bakmayın.

Benim kovanlarımın ölçüsü dıştan dışa; 505 * 430 tür.

Dip tahtası da bu kovan ölçüsündedir.

Dip tahtasını yapmak çok basit olup, lamba açmaya falan gerek yoktur.

25mm kalınlığındaki tahtadan kolaylıkla yapılabilir.

Tel, çelik teldir.






24 Ağustos 2009 Pazartesi

VARROA MÜCADELESİNDE FORMİK ASİT KULLANIMI

Anti varroa dip tahtası; bir çok avrupa ülkesinde,varroa mücadelesinde kullanılan altı elek teli ile kaplanmış çekmeceli dip tahtası.

Yapımı oldukça basit,lamba açmaya falan gerek yok.

2.5 cm kalınlığındaki tahtalardan kolayca yapılıyor.

Kışın kovan içi nemi önlüyor,yazın da kovanın havalanmasını sağladığı için koloninin oğula gitmesini büyük ölçüde engelliyor.

Ve tabiki varroya karşı kullanılıyor.

Koloni normal çalışırken arının üzerinden düşen varroa bir daha arıya tırmanamıyor.

Yani yılın her günü ilaçsız, doğal olarak varroa mücadelesi yapılmış oluyor.

Bu konuyu ciddi olarak gözden geçirmeliyiz galiba.

Çekmece arka taraftan ayrılıyor.

Önden görünüş; istenirse girişteki parça çıkarılıyor.

Önden görünüş; giriş daraltılmış halde.

Arkadan görünüş.

Alttan görünüş.

Alttan görünüş;çekmece çıkmış hali.

Çekmecenin çalıştığı oluk.

Çekmecenin çalıştığı oluk iki parça tahtadan elde ediliyor.

Yandan görünüş.

Kuluçkalığın altında 6 cm lik bir boşluk oluşuyor.

Dikkatli bakılırsa farklı ölçülerde kesilmiş tahtalardan meydana geldiği anlaşılıyor.

Toplam 11 cm yükseklik oluşturuyor.

Neden formik asit kullanmalıyız?

Formik asit balda ve balmumunda kalıntı yapmıyor.

Varroa organik asitlere direnç gösteremiyor. ( formik ve oksalik asit)

Formik asit kapalı yavru gözlerine de etki ediyor.

Ve çok ucuz, varroa mücadelesinde kullanılan en ucuz madde.

Varroa mücadelesinde kullanılan amitraz içerikli ilaçlar balda ve balmumunda kalıntı yapıyor, yani kansorejen madde.

Bitkisel yağlarıda çok dikkatli kullanmak gerekiyor çünkü yağma tehlikesi var.

Avrupada yıllardır kullanılan formik asidi, doğru formülü vererek kullanmayı biz arıcılara nedense öğretemediler.

Öğreteceklerini de zannetmiyorum.

Formik asit 30 derece sıcaklığın üzerinde kullanılamıyor, şayet asit çabucak buharlaşırsa, koloninin anarıyı kesme ve koloninin kovanı terk etme riski var.

Avrupa genelde bizim kadar sıcak olmadığı için onlarda pek problem teşkil etmiyor.

Okuduğumuz arıcılık kitaplarında %85 lik formik asidi %65 e düşürüp 35-40 ml vermemizi tavsiye ediyorlar.

Asidi bu şekilde verdiğimizde sıcaklığı kontrol edemediğimiz için çok büyük sakıncalar doğuyor.

Asidi her hangi bir maddeye emdirip poşete koyduğumuzda da gerektiği kadar asidin buharlaştığından emin olamıyoruz dolayısı ile büyük ihtimal faydalı olmayabilir.

Geçen yıl bazı arkadaşlarımız formik asidin jel versiyonunu kullandılar.

Hem kendilerini hem de başkalarını yanılttılar.

Hiç kimse de yanlış yapıyorsunuz demedi.

1 şişe ilaç ile 2oo-300 çerçeve ilaçladılar.

Yok böyle bir şey...

Tek katlı, standart ölçülerdeki bir kovandaki çerçeve sayısına bakılmaksızın bir kovanda günlük %85lik-8ml formik asit buharlaştırılmalıdır.( ruşet kovan değil)

Buharlaşan asit miktarı 8ml den az olursa varroa mücadelesi tam olarak yapılmış olmaz.

Birde hesabı bu şekilde yapın bakalım kaç kovan ilaçlanacak.

Oyuna gelmeyelim, akıllı olalım!

Ben formik asidi şu şekilde kullandım;

%85 Formundaki, formik asit, tek katlı standart bir kovanda günlük olarak 8 ml den fazla buharlaşmamalıdır.

Şayet 8 ml den fazla buharlaşırsa 11 ml yi geçerse anaarı kayıbı ve koloninin kovanı terk etme riski vardır.



Ben bu riskleri bertaraf etmek için akşam saatlerine yakın yani ikindiden sonra tek katlı standart bir kovanın çerçeve üstüne koyduğum, 3-4 kat yaptığım kağıt havlunun üzerine %85 lik formik asidi 8 ml olarak verdim.

Kağıt havlu kalın olmalı ki asit arıların üzerine damlamasın.

Akşam saatlerine yakın verdiğim asit, sıcaklık daha fazla yükselmeyeceği için yavaş, yavaş buharlaşacak, buharlaşması 8-10 saati bulacaktır.

Ve yukarıda saydığımız risklerin hiç biri gerçekleşmeyecektir.



Asidi verirken kovan girişinin tamamen açık olduğundan emin olmalıyız.

Ben asit uygulamasını dört defa %85 lik formik asit ile 8 ml olarak yaptım.

Yani toplamda bir koloniye 32 ml asit verdim.

Asidi verirken;

1. Gün sıcaklık 30 derece idi

2. Gün sıcaklık 29 derece idi

3. Gün sıcaklık 27 derece idi

4. Gün sıcaklık 26 derece idi

Asitler ile çalışırken kesinlikle gözlük ve eldiven kullanmalıyız ve yanımızda su bulundurmalıyız.

Enjektör ile kağıt havlunun üzerine, arıların üzerine damlatmadan %85lik formik asidi 8 ml verdim.

5. Gün çekmeceyi kontrol ettim.

Varroa yok denecek kadar az idi.

Dökülen varroalar çok az idi.

10 taneden fazla değil idi.
Bu yaz boyunca arıların üzerinde hiç varroa görmedim, varroa hasarlı arı da görmedim.
Geçen yıl eylül ayında 4 defa, aralık ayında 1 defa amitraz içerikli ilaç ile mücadele yaptım.

Ve asitten sonra anaarı kontrolu yaptım.

Tesadüf anaarıyı yumurtlarken buldum!!
4 gün boyunca yumurtayı kesmemiş ve hiç bir olumsuzluk yok.
Bundan sonra kendi payıma organik asitlere devam diyorum.

Bu yıl baldan sonra teşvik beslemesi yapmaya gerek kalmadı arılığın civarı hep bu yabani hardal ile dolu.
Bal ve polen veriyor.

Erzincan'lı Vecdi abi, sağ olsun bana bir karakovan gönderdi.



Kısmet olursa baharda bir oğul koyarım.
Kendisine çok teşekkür ederim.



10 Ağustos 2009 Pazartesi

BAİLEY DEMİŞ Kİ ;

Why invert syrup is suggested for honey bee feeding�
Honey, which is mostly fructose and glucose, did not sustain caged worker bees as long as did sucrose syrup (Barker and Lehner, 1973). Nevertheless, many beekeepers consider honey to be an ideal food for bees in spite of the risks of spreading disease with it. Consequently, table sugar that has been hydrolyzed to invert syrup containing glucose and fructose is often fed to bees. Justification for this practice is not based upon nutritional data but on an assumption that hydrolysis aids digestion. Syrups are convenient to feed, and hydrolysis reduces granulations in syrup. Also, robbing may be less of a problem with inverted sugar because glucose and fructose become less attractive than sucrose when bees reach foraging age (Barker and Lebner, 1974c). But all this applies to invert syrup made from sucrose (table sugar). Although the inverted sugar tastes sweeter to man, it is no more attractive than sucrose to bees.


Bal arısı beslenmesinde neden invert şurup tavsiye edilir?
Çoğunlukla früktoz ve glükoz olan bal, kış arılarını beslemede sükroz şurubu kadar iyi değildir (barker ve lehner 1973). Yine de birçok arıcı, hastalık bulaştırma riskine rağmen balın arılar için ideal besin olduğunu düşünmektedir. Dolayısıyla, glükoz ve früktoz içeren invert şuruba hidrolize edilmiş sofra şekeri arılara beslenir. Bu uygulamanın savunulması besleyicilik verilerine değil, hidroliz işleminin sindirime yardımcı olduğu varsayımına dayanır. Şurupların besleme amaçlı kullanılması uygundur, ve hidroliz granülleşmeyi azaltır. İleveten, invert şeker ile yağmacılık can sıkıcı bir sorun olmaktan çıkar çünkü, akışın azaldığı günlerde glikoz ve früktoz, sükroza nazaran daha az ilgi çekicidir (barker ve lehner 1974c). Fakat tüm bu invert şurup süreci sükroz ile sürdürülür (sofra şekeri). İnvert şeker insanlara daha tatlı görünse de, arılar için sükroz kadar çekici değildir.

Barker ve Lehner niçin invert şurup beslenmesi gerektiğini yukarıda ki makalede çok güzel açıklamışlar. Yukarıdaki bir cümleye dikkatinizi çekmek istiyorum; Çoğunlukla früktoz ve glükoz olan bal, kış arılarını beslemede sükroz şurubu kadar iyi değildir (barker ve lehner 1973).ve devam ediyor Dolayısıyla, glükoz ve früktoz içeren invert şuruba hidrolize edilmiş sofra şekeri arılara beslenir.Niye bal değil de invert şurup? Bu durumu daha önceki bilgilerimizi gözden geçirerek cevaplayabiliriz; Bazı bölgelerimizin balı, balın içinde bulunan polen ve glükozun fazlalığı nedeni ile çok kısa sürede kristalize olmaktadır. Bu ballar genelde ayçiçeği,kanola,pamuk balları diye sıralayabiliriz.Salgı balları da kışlama için uygun değildir.Bu tür ballar çok çabuk kristalize olduğu için, kış içinde koloni bu ballardan faydalanamamakta ve kış kayıpları oluşmaktadır. Bilim adamlarının tavsiyesi , bu tür balların tamamının alınıp yerine invert şurup verilerek kış stoğunun tamamlatılması yönündedir.Şekerden yaptırılan balların kışlama için daha uygun olduğunu savunmaktadırlar.


Refined beet and cane sugar are pure sucrose and, of course, are safe and nutritionally equivalent. Unrefined sugars have poisoned bees. The toxic factors in molasses and in brown sugars have not been identified. Bailey (1966) found that semi-refined cane sugar was harmless but that semi-refined beet sugar decreased the life of bees. So, impurities in his unrefined beet sugar must be toxic. Crude beet sugar may be toxic because of pectins or galactosides in it (Barker, 1976a). Bailey also found that 8-year-old honey had dysenteric effects much like poisonous sugars: an absorption peak matching hydroxymethyl furfural correlated with toxicity of old honey and of acid-hydrolyzed syrups. Recent tests (Jachimowicz and El Sherbiny 1975; Barker 197Gb) show that hydroxymethyl furfural can be toxic when fed in glucose plus fructose at dosages found in some samples of acid-hydrolyzed or heated syrup and old or heated honey.


Rafine pancar ve kamış şekeri saf sükrozdur, ve tabii güvenli ve besleme değerleri bakımından eşitlerdir. Rafine edilmemiş şekerler arıları zehirlemişlerdir. Melas ve kahverengi şekerlerdeki toksik etmenler tanımlanmamışlardır. Bailey (1966) yarı rafine edilmiş kamış şekerinin zararsız fakat yarı rafine pancar şekerinin arılarının ömrünün kısalttığını bulmuştur. Dolayısıyla, kullandığı rafine edilmemiş pancar şekerindeki kalıntılar\kirlilikler toksik olmalıdırlar. Ham pancar şekeri bünyesindeki pektinler ve galaktositler sebebiyle toksik olabilir (barker 1976a). Bailey ilaveten 8 yıllık balın aynen zehirli şekerlerde olduğu gibi dizanterik etkileri olduğunu görmüştür: asit hidrolize şurupların ve eski balın toksisitesi ile ilişkili hmf ile uyuşan bir emilim (yüksek değeri). Son testler (jachimovicz and El Sherbiny 1975; Barker 197..) hmf nin glucose ve fruktozun aynı anda, eski ya da ısıtılmış bal ve asit hidroloize ya da ısıtılmış şurupların bazı numunelerinde karşılaşılan dozlarda arılara verildiğindiğinde toksik olabileceğini göstermiştir.


Yukarıdaki paragraf BAİLEY’in bu konuda yaptığı araştırma sonucudur. Bailey bu konuda zehirli şekerlerin yanı sıra 8 yıllık balın ve asit hidrolize şurupların da toksik olabileceğini söylemektedir. Asit hidrolize şurup, asit ve ısı yardımı ile yapılan invert şuruptur.Yani bizim yaptığımız invert şurubu kastediyor. Dikkatinizi 2 kelimeye çekmek istiyorum ‘toksik olabilir’ diyor toksiktir demiyor. Aslında şöyle diyor, asit ve ısı yöntemi ile yapılan invert şurup %100 toksik değildir. Zaten asit miktarına ve ısıtma süresine uyulduğunda yaptığımız invert şurubun toksik olmadığı tecrübelerimiz ile sabittir. Başka yöntemler ile yapılan şurup belki toksik olabilir.Burada yöntem belirtilmemiş.


Aşağıdaki çeviri ‘’ ben, bilimsel olarak açıklanmayan her konuya kuşku ile yaklaşırım diyen ve her fırsatta, hadi tartışalım,hadi tartışalım’’ diyen şahıslara hediyem olsun…

Bir yılı aşkın bir süredir araştırıp siz değerli arıcı arkadaşlarımın bilgisine sunduğum bu , invert şurup konusunu , hiç araştırma yapmadan oturduğu yerden, karalayanlara armağınım olsun…

Ve NİĞdeli dostumun dediği gibi, Türk arıcılığının önünde ‘’ TAKOZ’’ olanlara hediyem olsun diyor ve…

Bu bilimsel açıklamayı bilgilerinize sunuyorum…

BAİLEY DEMİŞ Kİ;


Sugars which have poisoned bees are acceptable in rations if they are sufficiently diluted with sucrose. Bailey demonstrated that his samples of acid-inverted sugars had no deleteriotis effect when diluted 8 to 1 with sucrose. Honey and nectars contain traces of toxic sugars such as raffinose, mannose, and galactose (Percival 1961; Siddiqui, 1970). Sublethal levels of these sugars in pollen, honey, or nectar could modify effects of sugars in supplementary diets. Conversely, generous stores of safe sugars could dilute toxins in supplemental feeds. We agree with the ancient philosopher, Paracelcus, who admonished that poisoning is a consequence of quantity, not substance. "Toxic" simply means too much.


Arıları zehirleyen şekerler, yeter derecede sükroz ile sulandırılırlarsa kısımlar/parçalar halinde kabul edilebilirler. Bailey kendi asit-invert edilmiş şekerlerinin 8/1 ölçüde sükroz ile sulandırıldıklarında hiçbir zararlı etkilerinin olmadığını göstermiştir. Bal ve nektarlar raffinoz, mannoz ve galaktoz gibi zehirli şeker kalıntıları içerirler (Percival 1961; Siddiqui, 1970). Bal, polen, ya da nektardaki bu şekerler ölümcül düzeylerin altında olduklarında, ilave beslemeler esnasında şekerlerin etkilerini iyileştirebilir. Aksi şekilde, stoklarda bulunan bol miktarlarda güvenli şekerler toksinleri sulandırabilir/etkilerini azaltabilir. Tam bu noktada zehirlenmenin maddeden değil, maddenin miktarından baş gösterdiği yönünde uyaran antik filozof Paracelcus ile fikir birliğine varıyoruz. “Toksik/zehirli” basitçe haddinden fazla demektir.

Yukarıdaki paragrafta BAİLEY asit ile invert edilmiş şekerlerin(şurup veya diğerleri) 8/1 ölçü ile sulandırıldıklarında hiçbir zararlı etkisi kalmadığını söylemektedir. Yani şunu demektedir; diyelim ki 8 kg şekerden invert şurup yapıldı, şurubu kullanmadan önce, şurubun içine 1kg sofra şekeri (sükroz) katarsanız, şurup arılara toksik bile olsa, katılan sükroz nedeni ile toksik olmaktan çıkar diyor.

Her ne kadar bu konuda anlaşmazlığa düştüğüm kişiler olsa da , şahsıma hakaret edenler olsa da ‘’Tüm yaratılanları seviyorum, yaratandan ötürü’’ ve hepinizi sevgi ile kucaklıyorum…

Kalın sağlıcakla…

6 Ağustos 2009 Perşembe

KIŞ ARILARININ ÖNEMİ VE YETİŞTİRİLMESİ

Selam; Konuyu tabiki biliyoruz fakat tekrarın bir zararı olmaz diyerek ve eksiklerimizi gidermek maksadı ile bir daha gözden geçirsek zannedersem zararı olmaz.

Maalum...

Bu yıl ile geçtiğimiz yılı kıyaslarsak, bu yıl geçtiğimiz yıla göre çok olmamakla beraber biraz daha verimsiz olduğunu söyleyebiliriz galiba.

Aslında bana göre 2008 ile 2009 arasında çok büyük bir fark olmadı.

Bunu şöyle açıklayabilirim; daha önceki yılllarda, büyük bal akışının sürdüğü dönemler, daha uzun süreli oldu.

Bu yıl bu süre büyük bal akışının sürdüğü dönemde yağışların fazla olması sebebi ile ayçiçeğindeki nektar yağmur nedeni ile yıkandı ve arı, nektarı uzun süreli olarak alamadı.

Benim bulunduğum yerde nektar akımı 1 hafta süre ile kesintisiz olarak geldi ve bitti.

Bu bir hafta süre içinde kuvvetli koloniler yapacağını yaptı, 1 ilaveyi 3-4 gün içinde doldurdu.

Kuvvetli kolonilere göre biraz daha zayıf olan koloniler, süre kısa olduğu için, hali ile daha az nektar topladı veya hiç toplayamadı.

Ama, nektar gelişi 20 gün sürse idi bu koloniler de bal yapacaktı.

Benim bu yıl ki bal ortalamam , koloni başına 1 teneke oldu.

Geçtiğimiz yıllar ile kıyasladığımda yarım teneke daha az.

Allah bin bereket versin kesinlikle şikayetim yok.

Bunlar niye yazdım?

Bunları yazma sebebim bir kıyaslama yapmak, hatalarımızı tespit etmek için.

Peki kıyaslamayı nasıl yapacağım?

Tabiki bana en yakın arılıktaki arıcı arkadaşlarım ile kıyaslama yapacağım.

Benim arılarım bu yıl yaklaşık olarak 2 km mesafeden nektar taşıdılar.

Yani mesafe bayağı uzak.

Bana en yakın arıcı da arılarını ayçiçek bölgesinin tam ortasına taşıdı.

Aramızdaki mesafe arılar taşındıktan sonra yaklaşık 3-4 km oldu.

Arkadaşın arıları 50 mt ye çalıştı benim arılarım da 2 km ye çalıştı.

O bu kadar avantajlı iken, hasatta her şey belli oldu.

O dört koloniden 1 teneke bal aldı, ben koloni başına 1 teneke bal aldım.

Arılarını taşımayıp nektar kaynağından uzak olan arkadaşların bir çoğu da sıfır çektiler.

Peki niçin böyle oldu?

Bence bu durum yalnış koloni yönetiminden ve en önemlisi kış arılarının yetiştirilmemesinden oluştu.

Kış arısı nedir?

Bu soruyu şöyle cevaplayabiliriz;

Kış arısı, kışın kolonin mevcudiyetini devam ettirip, bahara kadar koloniye hizmet eden arılardır.

Hasattan sonra, yani şu anda kolonideki gördüğümüz arıların tamamına yakını kısa zamanda öleceklerdir.

Şu anda kovana nektar gelmediği için anaarı yumurta yapmamaktadır

Durum böyle olunca da koloni hızla küçülme eğilimine girecektir.

Kışa, az mevcutla ve yaşlı arılar ile giren koloni, kış içinde yaşlı arılar da ölünce bahara çok az bir mevcut ile çıkacaktır.

Daha tam bahara çıkmadan arıcı, arıya bal ve pudra şekeri ile yapılan kek tabir ettiğimiz katı yemi vererek büyük bir hata daha işliyor ve koloniyi büyük bir çıkmaza sokuyor.

Bahara az bir mevcut ile çıkan arıyı kuvvetlendirmek için yapılan şuruplamalar da fazladan bir zaman kaybı ve ek bir maliyet oluyor.

Çoğu zaman yapılan bu işlemler de koloniyi bal toplayabilecek konuma getirmeye yetmiyor.

Zamanında çoğalamayan koloni, sonradan çoğalsada büyük bal akımında çalışacak tarlacılarını da yetiştiremiyor.

Arı kalabalık olsa da tarlacı arısı az olduğundan bal toplayamıyor.

Ve... sonuç hüsran oluyor.

İşte onun içindir ki bizim için 2010 sezonu şimdi başladı.

Yani hasattan hemen sonra başladı.

Peki ne yapacağız?

Bu ayda(ağustos) her taraf kurudu nektar gelmiyor denecek kadar az.

Nektar gelmediği için kolonide çoğalma arzusu da söndü ana arı yumurtlamıyor.

Koloni küçülme eğilimine girdi, eğer müdahale edilmezse her geçen gün küçülecek.

İşte tam şu anda koloniyi genç arılar yetiştirme hususunda teşvik etmemiz gerekiyor.

Teşvik etme işlemi arıyı yemlemek demektir.

Bu yemlemenin en zahmetsiz şekli de kek vermektir.

Yani kışın vereceğimiz keki şimdi vermeliyiz.

Koloni verilen keki hafif bir nektar akışı olarak algılayacak ve çoğalma arzusu duyarak genç arılar yetiştirmeye başlayacaktır.

İşte bu arılar kış arıları olacaktır.

Bu yemleme işini havaların soğumasına 1 ay kalana kadar devam ettirmek gerekiyor.

Yani son 1 ay kalana kadar arının üstünden yemi eksik etmeyeceğiz yiyebildiği kadar verceğiz.

Arı bu yemi biriktirmeyip sadece yavruya harcayacaktır.

Yemleme başladığı anda varroa mücadelesi de başlamalıdır ki çıkan arılar sağlıklı olsun.

Soğukların başlamasına 1 ay kala teşvik yemlemesi bitirilmelidir.

Yavru yetiştirmek için petekler boşaltılmış ve kolonin kışlık yiyeceği azalmıştır.

Koloniye kış stoğu yaptırılmalıdır.

İşte bu konu çok önemlidir.

Stoğu ne ile yaptıracağız?

Bu durumu şöyle açıklayabilirim;

Normalde arının ömrü yaklaşık 2 ay diyebiliriz.

Çünkü arı çalışıyor ve yıpranıyor.

Yani ''NEKTAR'' taşıyan arının ömrü kısalıyor.

Bitkiden aldığı nektarı invert edip bala çevirirken ömrünü bitiriyor.

Kolonide kışlayacak arılar yani kışı çıkacak koloninin idamesini sağlayacak olan arılar çalışmadığı için ömürleri 5-6 ay civarında olabiliyor.

O zaman stoğu öyle bir madde ile yaptıralım ki hem arı'' zarar görmesin'' hem de arıyı ''yormayıp ömrünü kısaltmayalım'' ve baharda olabildiğince bu arılardan yararlanabilelim.

Ve bu öyle bir şey olsun ki nektar kıtlığında bir koloniye verdiğimizde yanındaki kolonin dikkatini çekmesin'' yağmalama'' olmasın.

Bu yağma olayı hepimizin bildiği gibi çok önemlidir şayet bir başlarsa önüne geçmek imkansız gibi bir şeydir.

Her şeyin sonu olabilir.

İşte bu madde yani arılara kış stoğu olarak vereceğimiz madde;

''İNVERT ŞURUP''tur.

Bunun başka bir alternatifi yoktur.

Kovandaki arılı her çerçeve başına 1.5kg toz şeker hesap edilip, bu şeker invert şurup yapılarak koloniye 2 veya 3 defada verilerek işlem tamamlanmalıdır.

Zannedersem 1 yıldır üstüne basa, basa niye ''invert şurup'' dediğim anlaşılmıştır.

Elin gavuru bu olayı keşfetmiş yıllardır hem profesyonel arıcısı hem de amatör arıcısı kullanıyor.

İnvert şurubu kullanarak her daim arısını güçlü tutuyor ve yıllık bal ortalamasını bizden 3-4 kat fazla yapıyor.

Bildiğiniz gibi ben bunu açıkladığımda bir çok kişi üzerime çullandı.

Kekçisinin işine gelmedi ağzına geleni söyledi...

Prof.unun işine gelmedi bir sürü laf etti...

Fakat en gücüme giden olay şu sanal alemde arıcıların liderliğine soyunan, herşeyi biz biliriz edası ile onu, bunu azarlayan bazı kişilerin bana karşı takındığı tavır oldu.

Yahu..

Madem bu işi biliyorsunuz niye invertin zararlı olduğunu kanıtlayamıyorsunuz?

Niye araştırmıyorsunuz, bu meret zararlı ise hangi zararları vardır söylesenize?

Birisi; bana hakaret ettiler deyip demogoji yapıyor.

Aslında orada hakarete uğrayan benim,bana hakaret edildi siz de buna seyirci kaldınız...

Ben de ''taş yerinde ağırdır'' demiştim o gün.

Bu gün de aynı şeyi söylüyorum ''taş yerinde ağırdır''

Gerçekler canınızı acıtıyorsa siz bilirsiniz.

Tabii ki bu invert olayı yeni bi şey değil, ben öyle bi şey asla demedim sadece avrupalı arıcıların faydalandığı bir durumu açıklamaya çalıştım, bundan niye rahatsızlık duyuyorsunuz anlamış değilim.

İngiliz araştırmacı Bailey'in 1975 yılında yayınlanan ''honey bee pathology'' kitabında inverti olumsuz bulduğunu söylüyorsunuz.

''Honey bee pathology'' isimli kitap sadece İngilizce olarak yayınlanmıştır.

Bu kitabı okuduğunuzu zannetmiyorum, zannedersem sadece bir paragrafın tercümesini okudunuz.

Eğer orijinalini okudu iseniz lütfedip ilgili bölümün orijinal bir kopyasını bizede okutun.

Niye o öyle demiş bu böyle demiş diye afaki konuşuyorsunuz?

O tercümeyi de her kim yaptı ise yanlış yapmış.

Biraz beklerseniz ben size bu konu hakkında Bailey'in ne dediğini söylerim..

Arkadaşımızın biri de bir türkü tutturmuş hadi tartışalım, hadi tartışalım diyor, forum köşelerinde...

Neyi tartışacaksa..

Aslanlar gibi blogu var aslında...

Ama bu konu hakkında blogunda yazmıyor neden ise, acaba cesareti mi yok?konuya mı hakim değil?

Galiba konuyu foruma taşıyıp, hem forumu canlandırırım, hemde aradan sıyrılırım hesabı yapıyor.

Fakat arkasından kimse gitmiyor ne hikmet ise.

İnandırıcı olamıyormu acaba?

Bu gibi araştırmalar vakit ister, iyi derecede yabancı dil bilmek ister en önemlisi bu tür çevirileri yapmak için arıcılığı iyi bilmek gerekir.

Yabancı dilin iyi değilse, bir de araştırmayı üstün körü yaptı isen, ilk önce kendine sonrada çevrene zarar verirsin.

Tıpkı formik asitte olduğu gibi...

Kovanın iç hacmini hesaplamadan, bu hacimde günlük ne kadar asit buharlaştıracağını bilmezsen tabii ki sonuç hüsran olur.

Bir daha formik asidin adını bile anmazsın ...

Sonrada şaşırıp, ağustos ayında oksalik yapmaya kalkarsın...

İşin vehametini kavrayamayana'' ben yaptım oldu'' mantığı her zaman cazip gelmiştir.





5 Ağustos 2009 Çarşamba

KANDİLİMİZ MÜBAREK OLSUN

Tüm arıcı arkadaşlarımın kandilini en içten dileklerim ile kutlar,bu gecenin hayırlara vesile olmasını yüce rabbimden dilerim.

30 Temmuz 2009 Perşembe

BUHARLI SIR ALMA BIÇAĞI

Bu yıl çok kolay bir bal süzümü oldu.
Daha önceki yıllarda petekteki sır bozma işlemini sır tarağı ile yapıyordum.
Meğer kendime ne işkence ediyormuşum da farkında değilmişim.

Maalesef bu bıçak ülkemizde mevcut değil.(niye imal edilmediğinide anlamış değilim)
Geçen yıl bu bıçağı imal etmeyi denedim fakat başarılı olamadım.
Elimde bir örneği olmadığı için yabancı sitelerdeki resimlere bakarak ve fikir üreterek yapmaya çalışıyorum bazı şeyleri çözmek çok zor oluyor ve vakit alıyor.

Bu yıl sonuca ulaştım.
Uğraştığıma da değdi mükemmel bir alet oldu.
Peteği edeta peynir keser gibi kesiyor ve kolu hiç yormuyor.

Makineyi benim oğlan çevirdi ben sır aldım.
Sır alma işlemi o kadar hızlı oldu ki oğlan bana yatişemedi.
Daha önceki yıllar sırı tarakla alırken makine hep bekliyordu.

Ben elektrikli sır alma bıçağını hiç kullanmadım.
Fakat kullanan arkadaşlar ve bazı yabancı arıcılık forumlarında elektrikli sır alma bıçağının devamlı ısındığı için(çünkü termostat yok) balmumunu yaktığını söylüyorlar.

Buharlı sır alma bıçağı 80 derece cıvarı ısınıyor ve mumu kesinlikle yakmıyor.
Arazide elektrikli bıçak ile çalışmak problem oluyor ya jenaratör lazım yada akü lazım yani verimli olmuyor.

Fakat bu bıçağın çalışması için piknik tüp bile yeterli.
Daha önce bıçak kullanmadığım halde tüm acemiliğime rağmen çok çabuk alıştım.
Ve hızlı çalıştığımı zannediyorum.

Siz ne dersiniz acaba doğrumu düşünüyorum?




















10 Haziran 2009 Çarşamba

SAYIN DR. ABİME

Sayın dr. abime geçmiş olsun der Rabbimden acil şifalar dilerim.
Dualarımız seninle...
İnşallah tez vakitte seni aramızda görürüz.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

VE.. BİNGO!!!!!!

Yüksükler kapandı çiftleştirme kutularına ve kovanlara dağıtmaya başladım.

Kovanlara dedim..

Hemde analı kovanlara.

Bakalım başarılı olabilecekmiyim.

Birkaç gün sonra sonucu olumlu veya olumsuz paylaşacağım.

İşlem sona yaklaşırken aklım başıma geldi yüksüklerin son durumunu sizinle paylaşmak istedim.



Enjektörle yetiştirilen yüksükler,aşılama yöntemi ile elde edilen yüksüklerden daha geç kapandı.

Çünkü özellikle daha genç yaştaki larvalar alınmıştı.



Ve aşılama yöntemindeki, yüksüklerden daha iri olduğu dikkati çekiyor.



Daha kaliteli anaarıların elde edileceği kesin.


Bunlar da aşılama yöntemi ilke elde edilen yüksükler.


21 Mayıs 2009 Perşembe

ENJEKTÖR İLE ANAARI ÜRETME METODU.

Değerli arıcı arıcı dostlarım sizlere anaarı yetiştirmede etkili ve bir o kadarda basit bir yöntemi tanıtmak istiyorum.

Larvaya dokunmadan larvayı aktarma konusuna uzun zamandan beri kafa yoruyordum.

Bir kaç olumsuz denemenin ardından sonuca ulaştım.

Malum herkesin gözü çok keskin değil.

Eli titreyenler de var.

Peki bu arkadaşlarımız anaarı yetiştiremeyecek mi?

Bu yöntem ile çok kaliteli anaarılar yetiştirilebilir.

Neden derseniz?

Hani hep deriz ya en küçük ''C'' yi aktaralım diye.

İşte bu yöntem ile larva kaşığı ile alınamayacak kadar küçük larvalar dahi sakatlanmadan aktarılıyor.

Ve dolayısı ile daha kaliteli anaarılar yetiştirilebilir.

Bu yöntem için yani (ŞEKERLİ YÖNTEMİ) 2 cc lik enjektör yeterli oluyor.

Larva kalemi,arı sütü, yüksük taslağı gibi bir çok detaya gerek kalmıyor.




Fotoğrafta 2cc lik enjektörler boyları 38 mm olarak kesilmiş.

Peteğin kalınlığı 36 mm olduğu için 38 mm yeterli oluyor.

Enjektörlerin bir uçlarını içerden veya dışardan kalemtraş ile açar gibi falçata ile inceltiyoruz.

Yani borunun et kalınlığını sıfıra düşürüyoruz.

Bu şekilde peteği parçalamadan kesiyor.




Çerçeveyi kovanın üzerine koyup...



Uygun larvayı buluyoruz...



Ve işleme başlıyoruz.



Enjektörün keskinleştirdiğimiz ucunu seçmiş olduğumuz en küçük larvanın üzerine koyuyoruz.



Enjektörü bastırmadan ekseni etrafında çevirerek peteği kesip...



Larvayı ejektörün içine alıyoruz.




Enjektör peteği geçmiş alttan çıkmış.



Ve... larva enjektörün içinde.



Arka taraftan...



enjektörün pistonunu ile ...



Larvayı yavaşça uca doğru itiyoruz.




Larva...



Kesilen petek gözü ile enjektörün ucunda.



Ucunu ısıttığımız falçata ile...



Larvanın içinde olduğu petek gözünün yaklaşık olarak 3/2 sini kesiyoruz.




Yani larvanın içinde kaldığı petek gözünün boyu yaklaşık 5 mm olmalı.




Arılar hemen çalışmaya başlamış.



Görünen o ki ilgi yoğun.



Starter yani başlatıcı kovan...



Şayet kaliteli anaarı isteniyorsa 2 katlı ve kuvvetli bir koloni olmalı.



3-4 gün anarısız bıraktığımız güçlü koloniden arı sütü alımı.

Ağaçtan yaptığımız kaşık benzeri bir malzeme ile yüksüğün içinden larvayı atıp sütü alıyoruz.

Aldığımız sütü temiz koyu renkli bir şişede topluyoruz.



Aşılayacağımız larvaları alacağımız koloniden çerçeveyi çıkarıyoruz...



Ve kesinlikle çerçeveyi silkmiyoruz.

Üzerindeki arıları bir fırça yardımı ile süpürüyoruz.




En fazla 1 günlük yaştaki larvayı seçip...




Kaynatılmış soğutulmuş su ile %25 oranında sulandırdığımız arı sütünden...



Balmumundan yapmış oduğumuz meme taslağının dibine bir miktar koyuyoruz ve petekten aldığımız larvayı arı sütünün üzerine koyuyoruz.

Larvanın sütün içine iyice batıp boğulmamasına özellikle dikkat etmek gerekiyor.



Aşılanan memeleri çıtaya diziyoruz.


Daha önceden çıtaya ham petek yapıştırılırsa aşılanan meme taslakları çıtaya çok kolay yapışıyor.

Balmumundan yapılan meme taslaklarının yapıştırıldığı yuvarlak ağaçlar; normal ağaç dalından kestiğim ve kabuğunu soyduğum dal parçalarıdır.



Enjektörlerin çıtaya tutturulmuş hali.

İnce saç parçasından yapılan yuvalara kolayca tutturuluyor.