27 Ocak 2011 Perşembe

Hoş Gelişler Ola...



Dostlarım geldi kış kıyamet günü, kederli olunurmu?

Üç, dört aydır ha bugün , ha yarın derken şubatın 22 sine karar alındı ve bir aksilik olmadan Allahın izni ile uygulandı.

Dostlarım, geçen yıl yine gelmişlerdi bu günlerde, fakat Muhteşem abim olumsuz bir durum yaşamış geçen yıl görüşmek kısmet olmamıştı.

Kısmet bu güne imiş...

2006 yılından bu yana msn de hemen her akşam konuşmamıza rağmen bu güne kadar yüzyüze gelemedik.

Kısmet bu güne imiş, kavuşturana şükürler olsun...

Ne kadarda heyacanla anlatıyor...

Eli de boş gelmemiş Allah razı olsun bayağı bir masrafa girmiş galiba...

Eeeee hoş geldiniz safalar getirdiniz, daha, daha nasılsınız bakalım?

Hasattan bu yana geçen zamanda, bir kabak muhabbetimiz vardı bahane çok ya, kabak tatlısı yemeye geleceklerdi...

Meşhur "bal kabağımız" 15 ile 20 kg arası ağırlığı var.

Bu kabağı bahçemde yetiştirdim, organik.

Kabağın başına bi şey gelmeden sağ, salim bu güne saklayıp, pişirebildik...

Kabağın rengi çok güzel, tadı da öyle...

Bu cins kabağa "bal kabağı" diyoruz, kendisi bayağı tatlı diğer kabaklar gibi yani "kestane kabağı" gibi fazla şeker istemiyor.

Kabağı keserken tohumlarını aldım, muhteşem abi istemişti ama meraklısı çokmuş, paylaşıldı.

Mehmet Yüksel kardeşiminde burada olmasını cani gönülden isterdim ama çoook zor.


Kardeşim Ersin ile servisi yaparken...


Sabredemeyenler oldu,ye be koçum, hepsi senin(!) kabağın lafımı olur?

Bırakın fotoyu da, tadına bakın bakalım nasıl olmuş.

Afiyet olsun beya "üc bejler"(!)

Saim abi beğendimi acaba?

Hacı abi ile de yeni tanıştık utanıyormu nedir, yeni gelin gibi kuruluyor...

Hah işte böyle olacak...

Bırak be Dr.um arife tarif gerekmez, Sadri abiyi bile hayretler içinde bıraktın...

Bunlarda göbek göbeğe geliyorlar kimin ki büyük diye...

Muhteşem abi yarli tohum istemişti, ben ona yerli domates tohumu var demiştim fakat tedarik edemedim, üç çeşit mısır, yediğimiz kabağın ve başka bir cins tatlı kabağının ve bamya tohumu bulabildim birde sarı domates vardı onu bulamadım bulunca inşallah göndereceğim.

Muhteşem abi bu konuda çok duyarlı, yazlığında sebzesini yerli tohumlardan üretmeyi planlıyor.


Yerli tohum konusu çok önemli elimizdekini kaybetmemek lazım, ben sebzemi kendi ihtiyacım kadar bahçemde üretme imkanına sahibim yeraltı kaynak suyum da var sadece çiftlik gübresi kullanıyorum bir kaçta meyve ağacım var, evim müstakil buna şükürler olsun.

Sadri abinin de bahçesi güzelmiş, bu konuda oda duyarlı.

Tohumlar itina ile paylaşıldı.

Bu da benim hacı abim Hüseyin Şap o da arıcı Üc bejler muhabbeti koyulttu.

Muhteşem abi haydi arılığa gidelim dedi, ince ince de yağmur yağıyor ya hadi gidelim bakalım sanki hiç arılık ve arı görmedik ya...

Arabayı yol boyunda bırakıp tırmanışa geçtik.

Haydi herkes tek sıra badi, badi.

Birkaç resim de ben alayım, alayımda kimse yerinde durmuyorki çektiğim fotolardan bozuk olanlar vardı
onları sileyim derken hepsini silmişim acele ile iş yaparsan olacağı bu idi...

Hadi gezin bakalım arılığı, yağmur altında...

Anaarı kutuları...

Karıncalardan korumak için yere çaktığım kazıkların üzerine bağladım, kazıkları da yanmış motor yağı ile yağladım.

Karıncaların istilasından ancak buşekilde koruyabildim ne yaptı isem fayda etmedi.



Bu katlanır çerçeve anaarı dölleme kutularını sert strafordan yaptım hiç sorun çıkarmadılar çok kullanışlı oldular.

Katlanır çerçeve, çerçeveyi açınca normal kovan çeçrçevesi oluyor.

Altındaki saç parçası kızaklı yazın sıcaklarda altı açılıyor ve hiç terk yaşanmıyor.

Bu yıl ve geçen yıl piyasada satılan iki bölmeli kutularda sorun yaşadım arı hep terk etti, benim kutularımda hiç terk olmadı.


Saim abi yakın incelemeye aldı daha önceden de merakediyormuş.

Hacıda, Aliye bizde bunlardan yapalım diyordu(!)

Yağmur hafiften çiseliyor ama sohbet de tatlı bırakılmıyor işte...

Ve nihayet ayrılabildik arılıktan ve şehre geldik.

Üç şerefeli camii bu caminin herbir şerefesine üç ayrı yoldan çıkılıyor.

Yani üç kişi minaraya çıkarken üç ayrı yoldan çıkabilir biribirini hiç görmez ve aynı şerefede buluşabilir!

Heyhat! Ecdat neler yapmış, biz tamirini yapmakta zorlanıyoruz.

Toplu halde bir hatıra fotoğrafı, Zafer abi ile beni öne attılar.

Arka planda da medarı iftiharımız Ünlü selimiye Camii var.

Akşam oldu, yağmurda bayağı hızlandı artık dönüyoruz.

Bizim mahalledeki kahveye geldik ben; Dr.a meydan okudum(!)

Allah aşkına şuna bakın "dilini ısırmış" nasılda zorlanıyor, görende sırtında taş taşıyor zannedecek, sıkma abi kendini alt tarafı yenileceksin(!)

Gören de Semih Saygın' erin amcası zannedecek, "pike" çekecekmiş sen yırt çuhayıda kahveci ile anlaşırsınız...

"Sota" da kalsam hayır yok, ya-pa-maz-sın...

Bak... bu sayı böyle yapılır, bir daha göstermem bak ha!

Sen tıp okuyup "kadavraların" üzerinde gönül eğlendirirken ben, onüç yaşımdan bu yana kahve, kahve bilardo peşinde koştum be...

Bilardo üzerinde ki ihtisasımı tamamlarken kahvecilere kimbilir kaç tane bilardo masası parasını saat parası olarak vermişimdir(!)

Birde beni yenecekmiş....

Çek, çek... iyi çek, sizi gidi işbirlikçiler sizi, ikinizi de üstüste koyarım be ama ne yapayım ki misafirsiniz...

Muhteşem abim iki Ali'nin arasında dilek tutacakmış...

Aklına yenilgi mi geldi, gül be abi...

Hah şöyle be abi...

Hadi gülegüle gidin, hepinizden Allah razı olsun, ayağınıza ve yüreğinize sağlık , sayenizde çok güzel bir gün geçirdim...

İnşallah yine karşılaşırız, hayırlı yolculuklar...