24 Ağustos 2009 Pazartesi

VARROA MÜCADELESİNDE FORMİK ASİT KULLANIMI

Anti varroa dip tahtası; bir çok avrupa ülkesinde,varroa mücadelesinde kullanılan altı elek teli ile kaplanmış çekmeceli dip tahtası.

Yapımı oldukça basit,lamba açmaya falan gerek yok.

2.5 cm kalınlığındaki tahtalardan kolayca yapılıyor.

Kışın kovan içi nemi önlüyor,yazın da kovanın havalanmasını sağladığı için koloninin oğula gitmesini büyük ölçüde engelliyor.

Ve tabiki varroya karşı kullanılıyor.

Koloni normal çalışırken arının üzerinden düşen varroa bir daha arıya tırmanamıyor.

Yani yılın her günü ilaçsız, doğal olarak varroa mücadelesi yapılmış oluyor.

Bu konuyu ciddi olarak gözden geçirmeliyiz galiba.

Çekmece arka taraftan ayrılıyor.

Önden görünüş; istenirse girişteki parça çıkarılıyor.

Önden görünüş; giriş daraltılmış halde.

Arkadan görünüş.

Alttan görünüş.

Alttan görünüş;çekmece çıkmış hali.

Çekmecenin çalıştığı oluk.

Çekmecenin çalıştığı oluk iki parça tahtadan elde ediliyor.

Yandan görünüş.

Kuluçkalığın altında 6 cm lik bir boşluk oluşuyor.

Dikkatli bakılırsa farklı ölçülerde kesilmiş tahtalardan meydana geldiği anlaşılıyor.

Toplam 11 cm yükseklik oluşturuyor.

Neden formik asit kullanmalıyız?

Formik asit balda ve balmumunda kalıntı yapmıyor.

Varroa organik asitlere direnç gösteremiyor. ( formik ve oksalik asit)

Formik asit kapalı yavru gözlerine de etki ediyor.

Ve çok ucuz, varroa mücadelesinde kullanılan en ucuz madde.

Varroa mücadelesinde kullanılan amitraz içerikli ilaçlar balda ve balmumunda kalıntı yapıyor, yani kansorejen madde.

Bitkisel yağlarıda çok dikkatli kullanmak gerekiyor çünkü yağma tehlikesi var.

Avrupada yıllardır kullanılan formik asidi, doğru formülü vererek kullanmayı biz arıcılara nedense öğretemediler.

Öğreteceklerini de zannetmiyorum.

Formik asit 30 derece sıcaklığın üzerinde kullanılamıyor, şayet asit çabucak buharlaşırsa, koloninin anarıyı kesme ve koloninin kovanı terk etme riski var.

Avrupa genelde bizim kadar sıcak olmadığı için onlarda pek problem teşkil etmiyor.

Okuduğumuz arıcılık kitaplarında %85 lik formik asidi %65 e düşürüp 35-40 ml vermemizi tavsiye ediyorlar.

Asidi bu şekilde verdiğimizde sıcaklığı kontrol edemediğimiz için çok büyük sakıncalar doğuyor.

Asidi her hangi bir maddeye emdirip poşete koyduğumuzda da gerektiği kadar asidin buharlaştığından emin olamıyoruz dolayısı ile büyük ihtimal faydalı olmayabilir.

Geçen yıl bazı arkadaşlarımız formik asidin jel versiyonunu kullandılar.

Hem kendilerini hem de başkalarını yanılttılar.

Hiç kimse de yanlış yapıyorsunuz demedi.

1 şişe ilaç ile 2oo-300 çerçeve ilaçladılar.

Yok böyle bir şey...

Tek katlı, standart ölçülerdeki bir kovandaki çerçeve sayısına bakılmaksızın bir kovanda günlük %85lik-8ml formik asit buharlaştırılmalıdır.( ruşet kovan değil)

Buharlaşan asit miktarı 8ml den az olursa varroa mücadelesi tam olarak yapılmış olmaz.

Birde hesabı bu şekilde yapın bakalım kaç kovan ilaçlanacak.

Oyuna gelmeyelim, akıllı olalım!

Ben formik asidi şu şekilde kullandım;

%85 Formundaki, formik asit, tek katlı standart bir kovanda günlük olarak 8 ml den fazla buharlaşmamalıdır.

Şayet 8 ml den fazla buharlaşırsa 11 ml yi geçerse anaarı kayıbı ve koloninin kovanı terk etme riski vardır.



Ben bu riskleri bertaraf etmek için akşam saatlerine yakın yani ikindiden sonra tek katlı standart bir kovanın çerçeve üstüne koyduğum, 3-4 kat yaptığım kağıt havlunun üzerine %85 lik formik asidi 8 ml olarak verdim.

Kağıt havlu kalın olmalı ki asit arıların üzerine damlamasın.

Akşam saatlerine yakın verdiğim asit, sıcaklık daha fazla yükselmeyeceği için yavaş, yavaş buharlaşacak, buharlaşması 8-10 saati bulacaktır.

Ve yukarıda saydığımız risklerin hiç biri gerçekleşmeyecektir.



Asidi verirken kovan girişinin tamamen açık olduğundan emin olmalıyız.

Ben asit uygulamasını dört defa %85 lik formik asit ile 8 ml olarak yaptım.

Yani toplamda bir koloniye 32 ml asit verdim.

Asidi verirken;

1. Gün sıcaklık 30 derece idi

2. Gün sıcaklık 29 derece idi

3. Gün sıcaklık 27 derece idi

4. Gün sıcaklık 26 derece idi

Asitler ile çalışırken kesinlikle gözlük ve eldiven kullanmalıyız ve yanımızda su bulundurmalıyız.

Enjektör ile kağıt havlunun üzerine, arıların üzerine damlatmadan %85lik formik asidi 8 ml verdim.

5. Gün çekmeceyi kontrol ettim.

Varroa yok denecek kadar az idi.

Dökülen varroalar çok az idi.

10 taneden fazla değil idi.
Bu yaz boyunca arıların üzerinde hiç varroa görmedim, varroa hasarlı arı da görmedim.
Geçen yıl eylül ayında 4 defa, aralık ayında 1 defa amitraz içerikli ilaç ile mücadele yaptım.

Ve asitten sonra anaarı kontrolu yaptım.

Tesadüf anaarıyı yumurtlarken buldum!!
4 gün boyunca yumurtayı kesmemiş ve hiç bir olumsuzluk yok.
Bundan sonra kendi payıma organik asitlere devam diyorum.

Bu yıl baldan sonra teşvik beslemesi yapmaya gerek kalmadı arılığın civarı hep bu yabani hardal ile dolu.
Bal ve polen veriyor.

Erzincan'lı Vecdi abi, sağ olsun bana bir karakovan gönderdi.



Kısmet olursa baharda bir oğul koyarım.
Kendisine çok teşekkür ederim.



10 Ağustos 2009 Pazartesi

BAİLEY DEMİŞ Kİ ;

Why invert syrup is suggested for honey bee feeding�
Honey, which is mostly fructose and glucose, did not sustain caged worker bees as long as did sucrose syrup (Barker and Lehner, 1973). Nevertheless, many beekeepers consider honey to be an ideal food for bees in spite of the risks of spreading disease with it. Consequently, table sugar that has been hydrolyzed to invert syrup containing glucose and fructose is often fed to bees. Justification for this practice is not based upon nutritional data but on an assumption that hydrolysis aids digestion. Syrups are convenient to feed, and hydrolysis reduces granulations in syrup. Also, robbing may be less of a problem with inverted sugar because glucose and fructose become less attractive than sucrose when bees reach foraging age (Barker and Lebner, 1974c). But all this applies to invert syrup made from sucrose (table sugar). Although the inverted sugar tastes sweeter to man, it is no more attractive than sucrose to bees.


Bal arısı beslenmesinde neden invert şurup tavsiye edilir?
Çoğunlukla früktoz ve glükoz olan bal, kış arılarını beslemede sükroz şurubu kadar iyi değildir (barker ve lehner 1973). Yine de birçok arıcı, hastalık bulaştırma riskine rağmen balın arılar için ideal besin olduğunu düşünmektedir. Dolayısıyla, glükoz ve früktoz içeren invert şuruba hidrolize edilmiş sofra şekeri arılara beslenir. Bu uygulamanın savunulması besleyicilik verilerine değil, hidroliz işleminin sindirime yardımcı olduğu varsayımına dayanır. Şurupların besleme amaçlı kullanılması uygundur, ve hidroliz granülleşmeyi azaltır. İleveten, invert şeker ile yağmacılık can sıkıcı bir sorun olmaktan çıkar çünkü, akışın azaldığı günlerde glikoz ve früktoz, sükroza nazaran daha az ilgi çekicidir (barker ve lehner 1974c). Fakat tüm bu invert şurup süreci sükroz ile sürdürülür (sofra şekeri). İnvert şeker insanlara daha tatlı görünse de, arılar için sükroz kadar çekici değildir.

Barker ve Lehner niçin invert şurup beslenmesi gerektiğini yukarıda ki makalede çok güzel açıklamışlar. Yukarıdaki bir cümleye dikkatinizi çekmek istiyorum; Çoğunlukla früktoz ve glükoz olan bal, kış arılarını beslemede sükroz şurubu kadar iyi değildir (barker ve lehner 1973).ve devam ediyor Dolayısıyla, glükoz ve früktoz içeren invert şuruba hidrolize edilmiş sofra şekeri arılara beslenir.Niye bal değil de invert şurup? Bu durumu daha önceki bilgilerimizi gözden geçirerek cevaplayabiliriz; Bazı bölgelerimizin balı, balın içinde bulunan polen ve glükozun fazlalığı nedeni ile çok kısa sürede kristalize olmaktadır. Bu ballar genelde ayçiçeği,kanola,pamuk balları diye sıralayabiliriz.Salgı balları da kışlama için uygun değildir.Bu tür ballar çok çabuk kristalize olduğu için, kış içinde koloni bu ballardan faydalanamamakta ve kış kayıpları oluşmaktadır. Bilim adamlarının tavsiyesi , bu tür balların tamamının alınıp yerine invert şurup verilerek kış stoğunun tamamlatılması yönündedir.Şekerden yaptırılan balların kışlama için daha uygun olduğunu savunmaktadırlar.


Refined beet and cane sugar are pure sucrose and, of course, are safe and nutritionally equivalent. Unrefined sugars have poisoned bees. The toxic factors in molasses and in brown sugars have not been identified. Bailey (1966) found that semi-refined cane sugar was harmless but that semi-refined beet sugar decreased the life of bees. So, impurities in his unrefined beet sugar must be toxic. Crude beet sugar may be toxic because of pectins or galactosides in it (Barker, 1976a). Bailey also found that 8-year-old honey had dysenteric effects much like poisonous sugars: an absorption peak matching hydroxymethyl furfural correlated with toxicity of old honey and of acid-hydrolyzed syrups. Recent tests (Jachimowicz and El Sherbiny 1975; Barker 197Gb) show that hydroxymethyl furfural can be toxic when fed in glucose plus fructose at dosages found in some samples of acid-hydrolyzed or heated syrup and old or heated honey.


Rafine pancar ve kamış şekeri saf sükrozdur, ve tabii güvenli ve besleme değerleri bakımından eşitlerdir. Rafine edilmemiş şekerler arıları zehirlemişlerdir. Melas ve kahverengi şekerlerdeki toksik etmenler tanımlanmamışlardır. Bailey (1966) yarı rafine edilmiş kamış şekerinin zararsız fakat yarı rafine pancar şekerinin arılarının ömrünün kısalttığını bulmuştur. Dolayısıyla, kullandığı rafine edilmemiş pancar şekerindeki kalıntılar\kirlilikler toksik olmalıdırlar. Ham pancar şekeri bünyesindeki pektinler ve galaktositler sebebiyle toksik olabilir (barker 1976a). Bailey ilaveten 8 yıllık balın aynen zehirli şekerlerde olduğu gibi dizanterik etkileri olduğunu görmüştür: asit hidrolize şurupların ve eski balın toksisitesi ile ilişkili hmf ile uyuşan bir emilim (yüksek değeri). Son testler (jachimovicz and El Sherbiny 1975; Barker 197..) hmf nin glucose ve fruktozun aynı anda, eski ya da ısıtılmış bal ve asit hidroloize ya da ısıtılmış şurupların bazı numunelerinde karşılaşılan dozlarda arılara verildiğindiğinde toksik olabileceğini göstermiştir.


Yukarıdaki paragraf BAİLEY’in bu konuda yaptığı araştırma sonucudur. Bailey bu konuda zehirli şekerlerin yanı sıra 8 yıllık balın ve asit hidrolize şurupların da toksik olabileceğini söylemektedir. Asit hidrolize şurup, asit ve ısı yardımı ile yapılan invert şuruptur.Yani bizim yaptığımız invert şurubu kastediyor. Dikkatinizi 2 kelimeye çekmek istiyorum ‘toksik olabilir’ diyor toksiktir demiyor. Aslında şöyle diyor, asit ve ısı yöntemi ile yapılan invert şurup %100 toksik değildir. Zaten asit miktarına ve ısıtma süresine uyulduğunda yaptığımız invert şurubun toksik olmadığı tecrübelerimiz ile sabittir. Başka yöntemler ile yapılan şurup belki toksik olabilir.Burada yöntem belirtilmemiş.


Aşağıdaki çeviri ‘’ ben, bilimsel olarak açıklanmayan her konuya kuşku ile yaklaşırım diyen ve her fırsatta, hadi tartışalım,hadi tartışalım’’ diyen şahıslara hediyem olsun…

Bir yılı aşkın bir süredir araştırıp siz değerli arıcı arkadaşlarımın bilgisine sunduğum bu , invert şurup konusunu , hiç araştırma yapmadan oturduğu yerden, karalayanlara armağınım olsun…

Ve NİĞdeli dostumun dediği gibi, Türk arıcılığının önünde ‘’ TAKOZ’’ olanlara hediyem olsun diyor ve…

Bu bilimsel açıklamayı bilgilerinize sunuyorum…

BAİLEY DEMİŞ Kİ;


Sugars which have poisoned bees are acceptable in rations if they are sufficiently diluted with sucrose. Bailey demonstrated that his samples of acid-inverted sugars had no deleteriotis effect when diluted 8 to 1 with sucrose. Honey and nectars contain traces of toxic sugars such as raffinose, mannose, and galactose (Percival 1961; Siddiqui, 1970). Sublethal levels of these sugars in pollen, honey, or nectar could modify effects of sugars in supplementary diets. Conversely, generous stores of safe sugars could dilute toxins in supplemental feeds. We agree with the ancient philosopher, Paracelcus, who admonished that poisoning is a consequence of quantity, not substance. "Toxic" simply means too much.


Arıları zehirleyen şekerler, yeter derecede sükroz ile sulandırılırlarsa kısımlar/parçalar halinde kabul edilebilirler. Bailey kendi asit-invert edilmiş şekerlerinin 8/1 ölçüde sükroz ile sulandırıldıklarında hiçbir zararlı etkilerinin olmadığını göstermiştir. Bal ve nektarlar raffinoz, mannoz ve galaktoz gibi zehirli şeker kalıntıları içerirler (Percival 1961; Siddiqui, 1970). Bal, polen, ya da nektardaki bu şekerler ölümcül düzeylerin altında olduklarında, ilave beslemeler esnasında şekerlerin etkilerini iyileştirebilir. Aksi şekilde, stoklarda bulunan bol miktarlarda güvenli şekerler toksinleri sulandırabilir/etkilerini azaltabilir. Tam bu noktada zehirlenmenin maddeden değil, maddenin miktarından baş gösterdiği yönünde uyaran antik filozof Paracelcus ile fikir birliğine varıyoruz. “Toksik/zehirli” basitçe haddinden fazla demektir.

Yukarıdaki paragrafta BAİLEY asit ile invert edilmiş şekerlerin(şurup veya diğerleri) 8/1 ölçü ile sulandırıldıklarında hiçbir zararlı etkisi kalmadığını söylemektedir. Yani şunu demektedir; diyelim ki 8 kg şekerden invert şurup yapıldı, şurubu kullanmadan önce, şurubun içine 1kg sofra şekeri (sükroz) katarsanız, şurup arılara toksik bile olsa, katılan sükroz nedeni ile toksik olmaktan çıkar diyor.

Her ne kadar bu konuda anlaşmazlığa düştüğüm kişiler olsa da , şahsıma hakaret edenler olsa da ‘’Tüm yaratılanları seviyorum, yaratandan ötürü’’ ve hepinizi sevgi ile kucaklıyorum…

Kalın sağlıcakla…

6 Ağustos 2009 Perşembe

KIŞ ARILARININ ÖNEMİ VE YETİŞTİRİLMESİ

Selam; Konuyu tabiki biliyoruz fakat tekrarın bir zararı olmaz diyerek ve eksiklerimizi gidermek maksadı ile bir daha gözden geçirsek zannedersem zararı olmaz.

Maalum...

Bu yıl ile geçtiğimiz yılı kıyaslarsak, bu yıl geçtiğimiz yıla göre çok olmamakla beraber biraz daha verimsiz olduğunu söyleyebiliriz galiba.

Aslında bana göre 2008 ile 2009 arasında çok büyük bir fark olmadı.

Bunu şöyle açıklayabilirim; daha önceki yılllarda, büyük bal akışının sürdüğü dönemler, daha uzun süreli oldu.

Bu yıl bu süre büyük bal akışının sürdüğü dönemde yağışların fazla olması sebebi ile ayçiçeğindeki nektar yağmur nedeni ile yıkandı ve arı, nektarı uzun süreli olarak alamadı.

Benim bulunduğum yerde nektar akımı 1 hafta süre ile kesintisiz olarak geldi ve bitti.

Bu bir hafta süre içinde kuvvetli koloniler yapacağını yaptı, 1 ilaveyi 3-4 gün içinde doldurdu.

Kuvvetli kolonilere göre biraz daha zayıf olan koloniler, süre kısa olduğu için, hali ile daha az nektar topladı veya hiç toplayamadı.

Ama, nektar gelişi 20 gün sürse idi bu koloniler de bal yapacaktı.

Benim bu yıl ki bal ortalamam , koloni başına 1 teneke oldu.

Geçtiğimiz yıllar ile kıyasladığımda yarım teneke daha az.

Allah bin bereket versin kesinlikle şikayetim yok.

Bunlar niye yazdım?

Bunları yazma sebebim bir kıyaslama yapmak, hatalarımızı tespit etmek için.

Peki kıyaslamayı nasıl yapacağım?

Tabiki bana en yakın arılıktaki arıcı arkadaşlarım ile kıyaslama yapacağım.

Benim arılarım bu yıl yaklaşık olarak 2 km mesafeden nektar taşıdılar.

Yani mesafe bayağı uzak.

Bana en yakın arıcı da arılarını ayçiçek bölgesinin tam ortasına taşıdı.

Aramızdaki mesafe arılar taşındıktan sonra yaklaşık 3-4 km oldu.

Arkadaşın arıları 50 mt ye çalıştı benim arılarım da 2 km ye çalıştı.

O bu kadar avantajlı iken, hasatta her şey belli oldu.

O dört koloniden 1 teneke bal aldı, ben koloni başına 1 teneke bal aldım.

Arılarını taşımayıp nektar kaynağından uzak olan arkadaşların bir çoğu da sıfır çektiler.

Peki niçin böyle oldu?

Bence bu durum yalnış koloni yönetiminden ve en önemlisi kış arılarının yetiştirilmemesinden oluştu.

Kış arısı nedir?

Bu soruyu şöyle cevaplayabiliriz;

Kış arısı, kışın kolonin mevcudiyetini devam ettirip, bahara kadar koloniye hizmet eden arılardır.

Hasattan sonra, yani şu anda kolonideki gördüğümüz arıların tamamına yakını kısa zamanda öleceklerdir.

Şu anda kovana nektar gelmediği için anaarı yumurta yapmamaktadır

Durum böyle olunca da koloni hızla küçülme eğilimine girecektir.

Kışa, az mevcutla ve yaşlı arılar ile giren koloni, kış içinde yaşlı arılar da ölünce bahara çok az bir mevcut ile çıkacaktır.

Daha tam bahara çıkmadan arıcı, arıya bal ve pudra şekeri ile yapılan kek tabir ettiğimiz katı yemi vererek büyük bir hata daha işliyor ve koloniyi büyük bir çıkmaza sokuyor.

Bahara az bir mevcut ile çıkan arıyı kuvvetlendirmek için yapılan şuruplamalar da fazladan bir zaman kaybı ve ek bir maliyet oluyor.

Çoğu zaman yapılan bu işlemler de koloniyi bal toplayabilecek konuma getirmeye yetmiyor.

Zamanında çoğalamayan koloni, sonradan çoğalsada büyük bal akımında çalışacak tarlacılarını da yetiştiremiyor.

Arı kalabalık olsa da tarlacı arısı az olduğundan bal toplayamıyor.

Ve... sonuç hüsran oluyor.

İşte onun içindir ki bizim için 2010 sezonu şimdi başladı.

Yani hasattan hemen sonra başladı.

Peki ne yapacağız?

Bu ayda(ağustos) her taraf kurudu nektar gelmiyor denecek kadar az.

Nektar gelmediği için kolonide çoğalma arzusu da söndü ana arı yumurtlamıyor.

Koloni küçülme eğilimine girdi, eğer müdahale edilmezse her geçen gün küçülecek.

İşte tam şu anda koloniyi genç arılar yetiştirme hususunda teşvik etmemiz gerekiyor.

Teşvik etme işlemi arıyı yemlemek demektir.

Bu yemlemenin en zahmetsiz şekli de kek vermektir.

Yani kışın vereceğimiz keki şimdi vermeliyiz.

Koloni verilen keki hafif bir nektar akışı olarak algılayacak ve çoğalma arzusu duyarak genç arılar yetiştirmeye başlayacaktır.

İşte bu arılar kış arıları olacaktır.

Bu yemleme işini havaların soğumasına 1 ay kalana kadar devam ettirmek gerekiyor.

Yani son 1 ay kalana kadar arının üstünden yemi eksik etmeyeceğiz yiyebildiği kadar verceğiz.

Arı bu yemi biriktirmeyip sadece yavruya harcayacaktır.

Yemleme başladığı anda varroa mücadelesi de başlamalıdır ki çıkan arılar sağlıklı olsun.

Soğukların başlamasına 1 ay kala teşvik yemlemesi bitirilmelidir.

Yavru yetiştirmek için petekler boşaltılmış ve kolonin kışlık yiyeceği azalmıştır.

Koloniye kış stoğu yaptırılmalıdır.

İşte bu konu çok önemlidir.

Stoğu ne ile yaptıracağız?

Bu durumu şöyle açıklayabilirim;

Normalde arının ömrü yaklaşık 2 ay diyebiliriz.

Çünkü arı çalışıyor ve yıpranıyor.

Yani ''NEKTAR'' taşıyan arının ömrü kısalıyor.

Bitkiden aldığı nektarı invert edip bala çevirirken ömrünü bitiriyor.

Kolonide kışlayacak arılar yani kışı çıkacak koloninin idamesini sağlayacak olan arılar çalışmadığı için ömürleri 5-6 ay civarında olabiliyor.

O zaman stoğu öyle bir madde ile yaptıralım ki hem arı'' zarar görmesin'' hem de arıyı ''yormayıp ömrünü kısaltmayalım'' ve baharda olabildiğince bu arılardan yararlanabilelim.

Ve bu öyle bir şey olsun ki nektar kıtlığında bir koloniye verdiğimizde yanındaki kolonin dikkatini çekmesin'' yağmalama'' olmasın.

Bu yağma olayı hepimizin bildiği gibi çok önemlidir şayet bir başlarsa önüne geçmek imkansız gibi bir şeydir.

Her şeyin sonu olabilir.

İşte bu madde yani arılara kış stoğu olarak vereceğimiz madde;

''İNVERT ŞURUP''tur.

Bunun başka bir alternatifi yoktur.

Kovandaki arılı her çerçeve başına 1.5kg toz şeker hesap edilip, bu şeker invert şurup yapılarak koloniye 2 veya 3 defada verilerek işlem tamamlanmalıdır.

Zannedersem 1 yıldır üstüne basa, basa niye ''invert şurup'' dediğim anlaşılmıştır.

Elin gavuru bu olayı keşfetmiş yıllardır hem profesyonel arıcısı hem de amatör arıcısı kullanıyor.

İnvert şurubu kullanarak her daim arısını güçlü tutuyor ve yıllık bal ortalamasını bizden 3-4 kat fazla yapıyor.

Bildiğiniz gibi ben bunu açıkladığımda bir çok kişi üzerime çullandı.

Kekçisinin işine gelmedi ağzına geleni söyledi...

Prof.unun işine gelmedi bir sürü laf etti...

Fakat en gücüme giden olay şu sanal alemde arıcıların liderliğine soyunan, herşeyi biz biliriz edası ile onu, bunu azarlayan bazı kişilerin bana karşı takındığı tavır oldu.

Yahu..

Madem bu işi biliyorsunuz niye invertin zararlı olduğunu kanıtlayamıyorsunuz?

Niye araştırmıyorsunuz, bu meret zararlı ise hangi zararları vardır söylesenize?

Birisi; bana hakaret ettiler deyip demogoji yapıyor.

Aslında orada hakarete uğrayan benim,bana hakaret edildi siz de buna seyirci kaldınız...

Ben de ''taş yerinde ağırdır'' demiştim o gün.

Bu gün de aynı şeyi söylüyorum ''taş yerinde ağırdır''

Gerçekler canınızı acıtıyorsa siz bilirsiniz.

Tabii ki bu invert olayı yeni bi şey değil, ben öyle bi şey asla demedim sadece avrupalı arıcıların faydalandığı bir durumu açıklamaya çalıştım, bundan niye rahatsızlık duyuyorsunuz anlamış değilim.

İngiliz araştırmacı Bailey'in 1975 yılında yayınlanan ''honey bee pathology'' kitabında inverti olumsuz bulduğunu söylüyorsunuz.

''Honey bee pathology'' isimli kitap sadece İngilizce olarak yayınlanmıştır.

Bu kitabı okuduğunuzu zannetmiyorum, zannedersem sadece bir paragrafın tercümesini okudunuz.

Eğer orijinalini okudu iseniz lütfedip ilgili bölümün orijinal bir kopyasını bizede okutun.

Niye o öyle demiş bu böyle demiş diye afaki konuşuyorsunuz?

O tercümeyi de her kim yaptı ise yanlış yapmış.

Biraz beklerseniz ben size bu konu hakkında Bailey'in ne dediğini söylerim..

Arkadaşımızın biri de bir türkü tutturmuş hadi tartışalım, hadi tartışalım diyor, forum köşelerinde...

Neyi tartışacaksa..

Aslanlar gibi blogu var aslında...

Ama bu konu hakkında blogunda yazmıyor neden ise, acaba cesareti mi yok?konuya mı hakim değil?

Galiba konuyu foruma taşıyıp, hem forumu canlandırırım, hemde aradan sıyrılırım hesabı yapıyor.

Fakat arkasından kimse gitmiyor ne hikmet ise.

İnandırıcı olamıyormu acaba?

Bu gibi araştırmalar vakit ister, iyi derecede yabancı dil bilmek ister en önemlisi bu tür çevirileri yapmak için arıcılığı iyi bilmek gerekir.

Yabancı dilin iyi değilse, bir de araştırmayı üstün körü yaptı isen, ilk önce kendine sonrada çevrene zarar verirsin.

Tıpkı formik asitte olduğu gibi...

Kovanın iç hacmini hesaplamadan, bu hacimde günlük ne kadar asit buharlaştıracağını bilmezsen tabii ki sonuç hüsran olur.

Bir daha formik asidin adını bile anmazsın ...

Sonrada şaşırıp, ağustos ayında oksalik yapmaya kalkarsın...

İşin vehametini kavrayamayana'' ben yaptım oldu'' mantığı her zaman cazip gelmiştir.





5 Ağustos 2009 Çarşamba

KANDİLİMİZ MÜBAREK OLSUN

Tüm arıcı arkadaşlarımın kandilini en içten dileklerim ile kutlar,bu gecenin hayırlara vesile olmasını yüce rabbimden dilerim.