15 Kasım 2023 Çarşamba

ELEKTRİKLİ TERMOSTADLI BAL ERİTME DOLABI

Selâmün âleykûm! 

Uzun bir aradan sonra merhaba.


En son 2012 de yazmışım aradan bayağı bir zaman geçti. 


Zaman içinde bayağı olumsuzluklar yasadım kolum kırıldı, ameliyat oldum bir kaç yıl arıdan uzak kaldım. 


Fakat bu sevda bitmiyor birkaç yıl önce yine başladım. 


Fakat arıcılık konusunda okumaktan ve araştırmaktan da geri kalmadım. 


Haliyle her geçen sezonda insan farklı deneyimler yaşıyor, farklı şeyler öğreniyor. 


Ben hiç bir zaman bu işi biliyorum bu işin uzmanıyım demedim böyle diyen insan öğrenmeye kapalıdır. 


Benim geçimim arıdan değil ama dedim ya bu bir hastalık, sevda... 


Öğrendiğimi, bildiğimi paylaşmayı seviyorum. 


Geçen yıl aklıma böyle bir şey geldi, sıcak hava ile balı bozmadan fazla ısıtmadan eritmek. 


Daha önce bunun sulu sistemini yapmıştım bu blog'da nasıl yapılacağını anlatmıştım. 


Fakat bu daha güvenli ve daha temiz bir işçilik oldu. 


Ben bir şeyi tasarlarken ekonomik, ve gerçekten iş yapmasını isterim. 


Aşağıda gördüğünüz bal eritme dolabını birkaç elemanı bir araya getirerek oluşturdum ve oldukça da güvenli. 


Yapım maliyeti oldukça düşük.


Kapağı sağlam bir tane eski buzdolabı, bir tane termostad, iki tane bilgisayar fanı, priz, anahtar, duy, 12v adaptör, flamanlı 100w lık lamba. 


Güvenli olması için ısıtıcı  yerine flamanlı ampül kullandım. 


Burada dikkat edilecek konu duyların seramik olmasıdır plastik duy eriyip yangın çıkarabilir yapacak olanlar özellikle dikkat etsin. 


Termostad 220V internette bulabilirsiniz. 


Eritmeye ayarlarken 45° yi geçmeyin ki balınız bozulmasın. 


Mesela üst sınırı 45° alt sınırı 40° yapabilirsiniz. 


Ben tenekeyi eritip kavanozladıktan sonra aynı dolapta 20° de muhafaza ediyorum. 


9 Şubat 2012 Perşembe

Edirne 2012 su taşkını

Bu gün 2012 yılı şubat ayının 9 u. Bulgaristan'daki Küçük bir barajın yıkılmasından dolayı Edirne'miz su baskını tehdidi altında 3. gününü de geride bıraktı. Tunca nehrinde bu gün gördüğüm kadar ile su seviyesi 120 cm kadar düşmüş. Neyse ki su yatağından çıkmasına rağmen daha önceki yıllarda olduğu gibi fazla yükselmedi. Önceki yıllar yine aynı tehdit oluştuğunda su seviyesinin seddeler le bir olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Bu fotoğraflar benim yerleşim bölgeme yakın geçen tunca nehrinin fotoğrafları. Edirne'den geçen üç nehir var Tunca, Meriç ve Arda nehirleri. Bu nehirlerin üçü de Bulgar topraklarında doğup Edirne'de buluşmaktadırlar. Yani bir müddet üçüde ayrı yol aldıktan sonra Edirne'de birleşiyorlar ve Saroz körfezinden denize dökülüyorlar. Haliyle kış aylarında da şehrimizden geçerken bir tehdit oluşturuyorlar. Şükürler olsun can kaybı olmadı biraz mal kaybı olmuş olabilir ama fazla olduğunu zannetmiyorum. Yani yerleşim yerlerine pek zarar verdiği söylenemez genelde Meriç nehri kenarındaki eğlence yerlerini, çay bahçelerini falan etkiledi bu da çok olağan. Meriç nehrini fotoğraflayamadım. Meriç ve Arda birleştikten sonra Karaağaç mahallesi yakınlarından geçiyor ve orasını bayağı bir tehdit ediyor. Bir kaç yıl önce bayağı bir evi su basmıştı.


Vatandaşın biri nehir kenarına bir ahır yapmış, 1,2 ineği var. Bu hayvanı da hırsızlığa karşı ahırın yakınına bağlıyor. Burası yolumun üzeri devamlı görüyorum; bu hayvan hep bağlı. Ne zaman su tehlikesi olmuş olsa vatandaş hemen gelip inekleri alıp gidiyor, çünkü inekleri para ile aldı ya. Bu hayvanı da gözü görmüyor, toprakta yatıyor üzerinde yağmurdan ve kardan korunması için bir korunak yok. Su da dibine kadar gelmiş 1 saat sonra suyun yükselmeyeceğini kimse garanti edemez, nasıl vicdan anlamadım gitti. Hayvanın karşısından öyle bir poyraz esiyor ki anlatamam dün fotoğraf çekeyim dedim soğuktan ve poyrazdan çekemedim ellerim dondu. Bu hayvan kaç gündür orada gece gündüz bağlı nasıl donmamış anlamadım demek ki öldürmeyen Allah öldürmüyor. Allah insanı İmandan ayırmasın,vicdansızın eline bırakmasın.


Bunlar bahçe evleri zarar olduğunu zannetmiyorum
Bu da bahsi geçen ineklerin ahırı, çatısına kadar su çıkmış...

Osmanlı'dan kalan tarihi Tunca köprüsü ve başka bir bahçe evi.
.











4 Aralık 2011 Pazar

Bahçe Kazma Aleti


Uzun bir aradan sonra merhaba değerli arıcı arkadaşlarım...

Geçen zaman zarfında yani yapmış olduğum son paylaşımdan bu yana nedense hiç yazasım gelmedi.

Aslında pc. nin başında da çok oturamadım, oğlanlardan bana vakit kalmıyor sağ olsunlar.

Çok seyrek oturabildiğim akşamlar msn. de , blogumu takip eden arkadaşlardan hep sitem işittim niye yazmıyorsun? diye...

Yaşım 51 i geçti 52 ye merdiven dayadık...

1990 yılında elime tesadüfen bir kitap geçmişti, hatırlıyorunda...

Değerli üstad, Nizamettin Kayral beyin "teknik arıcılık" kitabı, 600 küsur sayfa olan kitabı baş ucuma koymuş, akşamları işten geldiğimde defalarca okumuştum!...

Kitabı kaç defa okuduğumu bilmiyorum, aklımda kaldığı kadarı ile 1950 li yıllarda yazmış kitabı üstad.

Kitap ile tanıştığım o güne kadar ne bal arısını bilirdim ne de kovanı, haa belki sarıca arı ile bal arısını ayırdedebilirdim, ama hepsi o kadar...

Üstad kitabı öyle bir üslup ile yazmış ki; okumaya başladığınızda kitabı bırakmak ne mümkün!...

Kim bilir? belkide sadece beni o şekilde etkilemiş olabilir.

Satır, satır ezberlemiştim hangi sayfada hangi konu var hep hatırımda idi, üzerinden onca yıl geçmesine rağmen kitabın çoğu hatırımda.

Kitabı okurken almış olduğum o; lezzeti ve tadı hiç unutamıyorum.

Kitabı o yıllarda yazmış olmasına rağmen, herhalde üzerinden 60 yıla yakın bir zaman geçmiş içindeki bilgilerin tamamına yakını hep doğru bilgiler.

Üstad; arıcılık konusunda öyle bir araştırma yapmış ki o kadar olur!...

Araştırma derken dünya arıcılığını kastediyorum, o yıllarda bu bilgilere doğru olarak ulaşıp öğrendiğini hiç kıskanmadanda kaleme almak ve arıcıların hizmetine sunmak herkesin harcı değil...

Bu işe meraklanıp kitapta verilen çizimlere göre ilk kovanımı yani langstroth kovanımı yapıp arıcılığa başlamıştım aynı yıl...

Ondan sonra yine kitapta tarifi verilen "iki kraliçeli yatık kovan" ı yapmıştım.

O kitap sayesinde, arının, kovanın ne olduğunu bilmeden arıcılığa başladım.

Hiç bir arıcının yanına, bu iş nasıl yapılıyor diye gitmedim, bilakis onlar bana gelmişlerdi.

Bence kitap bu günde geçerliliğini koruyor ve hiç bilmeyen birini kesinlikle arıcı yapar!...

Ellerin dert görmesin üstad, Allah senden razı olsun, inşallah bir gün seni tanıma fırsatı bulurum.

Ondan sonra arıcılık konusunda bir çok kitap okudum fakat o lezzeti ve tadı bulamadım.

Arıcı olmayan, arıcılık yapmayan birinin kitap yazması veya yabancı dilden çeviri yapıp bu çevirileri kitabına alması bence hiç doğru değil çok hata yapılıyor.

Okuduğum kitapların bir çoğunda bunu farkettim, yazarın adının önünde ne ünvan olursa olsun piyasadaki kitapların bir çoğu ticari kaygı ile yazılmış ve bir çoğu da hatalı bence...

Konu nerden nereye geldi yaş 51 dedik, insan yaşlandıkça duygusallaşıyormu acaba, yada ben mi öyleyim?

2006 yılında bilgisayar ile tanıştım nerden açılıp kapandığını bilmezdim...

Bir gün tasadüf ya işte Google amcaya arıcılığı sorduk, iyiki de sormuşuz önümüzde bir pencere açıldı ki ne açılma ama...

Blogları bulduk bir sürü dostlar edindik, tabiki bir o kadarda "düşman" neyi paylaşamıyorsak anlamadım gitti...

Büyük oğlum Aykut sayesinde elimden geldiği kadar dünya arıcılığını takip etmeye çalıştım ve halen de takip ediyorum.

Diyelim ki bir İngiliz veya Amerikalı veya başka bir ülkeden arıcı olsun, adam bildiğini nette yazmış.

Mesela, koloni yönetimi veya oğul önleme çalışması veya besleme konusu işte her ne ise oğlan tercüme ediyor ben not alıyorum anlamadığımız bir şey oluyor veye eksik yazılmış adama mail atıyoruz anında cevaplıyor, işte burası böyle, böyle olacak diyor, ve ekliyor anlamadığınız bir yer olursa sormaktan çekinmeyin diye!...

Adamlarda öyle bilgiler varki...

Biz o seviyeye gelene kadar kaç yıl geçer bilmiyorum.

Biraz öz eleştiri yapacak olursak; orada orta ölçekte arıcılık yapan bir arıcının eline, bizim burada kitap yazıpta adının önünde kalabalık sıfatlar olan abilerimizin bir çoğu su bile dökemez.

Öğrendiklerimi kendime saklamak hiç huyum değildir, doğru bildiğim bir şeyi muhakkak paylaşırım hiç te art niyet gütmem, işte şundan para kazanayım bunu kendime saklayayım gibi bir kaygım olmadı, Allaha şükür...

Ama; hani rahmetli Kemal Sunal'ın bir filmi vardı adını hatırlayamıyorum şimdi Ağanın b....nun üstüne b... olmuyordu ya, zaman, zaman bu işte ona dönüyor...

Mesela bir kaç yıl önce "invert" dedik ya başımıza gelmeyen kalmadı.

Bu konuda tek sevindiğim nokta vatan haini ilan edilmedik ya, şükür...

Bazen kendime diyorum; ulan be kafasız herif... sanamı kaldı bunları açıklamak, bırak ta adının önünde sıfatı çok olana abilerin açıklasın.

Kimsin sen?

Gariban bir arıcı... sanamı kalmıştı?

Elin gavuru kullanırsa kullansın, onlar bizden çok mu biliyor sanki?

Her ne ise...

Geçtiğimiz yıl nette gezerken gözüme bu alet çarptı ben de kafama göre biraz değiştirip (kendimce) daha kullanışlı hale getirdim "kim görmezse"

Yine elin "gavurunun" aklına uyduk ya, bizim milli bahçe kazıcımız "bel küreği" ne, ne oldu diye başımıza taş yağmaz inşallah yine.

Paylaşımlarımız hep arıcılık üzerine olmayacak ya, birazda bahçe üzerine olsun.

Aslında bu aleti geçtiğimiz yıl paylaşacaktım fakat aklımdan çıkmış, unutmuşum.

Bu gün bloglara bir bakayım dedim, abooo ne göreyim garibanın biri iki büklüm olmuş bahçe kazacağım diye yerleri tırmalıyor.

Benim de aklıma geldi işte, paylaşayım dedim belki birilerinin işine yarar, yaramazsada bu vesile ile birşeyler karalamış oluruz...



Alet 3/4" su borusu ve 12 lik yuvarlak demirden yapıldı.



Yaklaşık 3 bel küreğinin kazdığı yer kadar kazıyor bir defada.
Aşağıdaki videoda ne kadar hızlı ve kullananı yormadan iş yapıldığı görülüyor.



18 Ağustos 2011 Perşembe

Kovan Lift Ve Arı Kaçıran...

Bir Hasatımızda Böyle Geçti

Bu yıl hasatta yanlız kaldım büyük oğlan şu an asker, sağolsun her hasatta yanımda idi.
Kovanlardan balı kolay almak için arı kaçıranı denemeye karar verdim ve denemek için bir kaç tane arı kaçıran yaptım.


Makinede çıtaları kestim...

Ve çıtaları, kontraplağın üzerine bu şekilde çivi ile sabitledim.

9mm arının geçeceği boşluğu vererek testere ile kestim, arının geçeceği tüm boşluklar 9mm dir.
Dışardaki eşkenar üçgenin çıta boyları 25 veya 30 cmm olabilir.
Daha sonra 9mm bir boşluk bırakılıp içine bir üçgen daha yapılıyor, iki üçgenin arasındaki boşluk ile üçgenlerin ucundaki çıkışlar 9mm olacak.
Çıtaların genişliği 18mm çıtaların yüksekliği yine 9mm olacak.


Bu aleti...


Kullanarak...

İçerdeki üçgenin ortasına matkap ile 32mm delik deldim...


Böylece kaçış deliği de hazırlanmış oldu.

Üçgenin üzerine, zımba yardımı ile 3mm gözü olan çelik teli çaktım.

Makas ile telin fazlalıklarını aldım.

Telin kesilmiş hali.

Yakından görünüş böyle.

Arkadan görünüş...

Ve sıra kovanın üzerine koyup denemeye geldi.
Arı kaçıran kullanmak için daha önceden anaarı ızgarası kullanmak gerekiyor ballıkta yavru varsa arı kaçıran koyulsa dahi arı ballığı terk etmez.
Bu aleti daha önce kullanmadığım için çok pişmanım, şu an balı alırken her taraf kupkuru nektar hiç gelmiyor arının tamda çok huzursuz olduğu zamanlar.
İnanırmısınız bir tane arıya bile sokulmadım bu hasatta genelde kısa kollu ve maskesiz çalışmama rağmen.

Kovanın üzerine bu şekilde koyuluyor ve en az 24 saat kovanın üzerinde kalması gerekiyor.
Ben de 24 saat beklettim.
Yani bir sabah erkenden kovanın üzerine koydum ertesi günün sabahı çerçeveleri aldım.

Arı kaçıranı deneme amaçlı 4 adet yaptım ve iki defa sekiz kovanda denedim.
Bazı kovanlarda, ballıklarda hiç arı kalmamıştı bazı kovanlarda da ballıklarda kalan arı miktarı bir çay bardağını doldurmazdı yarım çay bardağı kadar arı kalmıştı.
Ben balları evde süzdüğüm için kalan arıları silkip fırçaladım, resimde de görüldüğü gibi ballıkta kalan arıların çoğunluğu bir çıta üzerinde toplandığı için çoğu çıtada arı yoktu.
Şayet balı çadırda falan dışarda süzüm yapsa idim ballıkları olduğu gibi alırdım.
Aslında arı kaçıranı bir akşam daha tutmak gerekir kovanın üzerinde ama sıcaktan petekler erir diye çekindim.
Fotoğraftaki küçük oğlum onu da yetiştirmeye çalışıyorum hayırlısı ile...

Bu da kardeşim Ersin, arıdan acayip tırsıyor, arının sakinliğini görünce cesaret geldi:=)

Suyumuz yok elle taşıyoruz.

Biraz dinlenmek lazım...

Haydi işbaşı...

Marş marş...

Bu alet ile işim çok kolaylaştı, dolu ballıkları arının üzerinden almak ve taşımak için biçilmiş kaftan hammallık sıfıra düştü dersem yalan olmaz.

Yaklaşık 150kg kadar yük kaldırma kapasitesi var.
Bu alet ile kıştan bu yana uğraşıyorum beni bayağı zorladı, baştan akülü matkap ile çalışır yaptım fakat bendeki matkap çin malı idi ve aküsü çok çabuk bitiyordu.
Ne yapayım diye düşünürken Muhteşem abi, sandalları çekmekte kullanılan bir aletten bahsetti adı ırgatmış!
İstersen göndereyim dedi, bende gönderirsen hayır demem dedim sağ olsun gönderdi.
Irgatın montajını yaptım fakat istediğim gibi olmadı kapasitesi yetmedi 50 kg bile kaldırırken çok zorlandı.

Irgat denen alet bu, üzerinde 15mt. kadar bir çelik halat var.

Etiketinde 450 kg yükü sürüklediği 150 kg kaldırdığı yazıyor ama 50 kg bile kaldırmakta zorlandı.
Bende üzerindeki çelik halatı çıkarıp paraşüt ipi taktım ve makaralı palanga sistemini uyguladım şu an 150 kg yüke banamısın demiyor.
Muhteşem abiye çok teşekkür ediyor ve kendisini çok takdir ediyorum kendisi de bu tür işleri sevdiği için, İstanbulda nerde ne var hepsini biliyor bu konuda bana çok yardımcı oluyor.

Daha kışın işlemlere başlamıştık.
Haydi Bismillah...
Ölçüp biçtikten sonra işlemlere başladık...

Ağır, ağır şekillenmeye başladı.

Acelemiz yok...

İşin iyisi altı ayda olurmuş :=)

Ha gayret !

Ve altı ay sonra... :=) daha iki gün önce tamamladım.
Araba, arıların yanına kadar çıkamıyor, arılık çok yukarda kalıyor sadece patika var yukarıya çıkmak için.
Geçen yıl dolu ballıkları taşımak çok zor olmuştu bende bu aleti yapma kararı almıştım.
Bu yıl ballıkları yanlız baıma bu alet ile taşıdım ve çok kolay oldu, dere tepe düz gidiyor banamısın demiyor.
Arkası açık arabayada ballıkları yüklemek işten bile değil 4 ballık tutma ve 100cm yukarıya kaldırma kapasitesi var aletin.
Aşağıdaki videoda yerin ne kadar engebeli olduğu anlaşılır zannedersem.


19 Haziran 2011 Pazar

Dostlukların Perçinlendiği Gün.



Benim için çok güzel bir gün oldu. Yıllardır sanal alemde msn. de konuşupta yüz yüze görüşemediğimiz bazı arkadaşlarımızla görüşme fırsatımız oldu.

Perşembe sabahı sevgili abim Muhteşem bey beni Esenler otogarından aldı. Otobüsten inmeme daha 45 dk. varken beni karşılamaya gelmiş, hakkını nasıl öderim bilmiyorum.

Otogardan çıktıktan sonrada Muhteşem abinin iş yerine gitmek için, trafik çok yoğun olduğundan dolayı bayağı bir dolandık. Muhteşem abiye sabah sabah bayağı bir yük oldum.

Muhteşem abinin Muayenehanesinde kahvaltı ettikten sonra Şenol arkadaşımızı yoldan alıp, Ümraniye'ye Yusuf Şimşak kardeşimizin Ofisine, diğer arkadaşlarla buluşmaya gittik.

Ve mutlu son, daha önce yüz yüze görüşme fırsatını buladığımız arkadaşlarımızla görüşmek nasip oldu.

Yusuf Şimşak, Mehmet Yüksel ve Vecdi abiyle Burada karşılaştık ve güzel bir sohbetimiz oldu bu karede Saim Gürel yok onunla daha sonra buluştuk.

Yusuf Şimşak'ın ofisi

Daha sonra Yusuf Şimşak yemek ikram etti.

Bazı arkadaşlarımızın kötü huylu kollesterolu varmış, otlarla idare etti (!)

Ehhh nasip kısmet, hadi bakalım buyurun...

Hadi be kardeşim bırak şimdi fotoğraf çekmeyi :=)

Polenez köyü geçerek İshaklı köyüne, Yusufun arılığına geldik. Köy, bir doğa harikası anlatılmaz görmek lazım. Yusuf Şimşak'ın arılığı, körüğün dumanında sohbet başladı... Nasılda gülerek anlatıyor, inşallah hep gülersin.

Yusuf Şimşak'ın arılığı çok düzenli idi.

Beşli ruşetler, anaarı yetiştirmek için kullanıyor.

Ali Türk kardeşimiz Vecdi abinin oğluna larva transferini gösteriyor, çok hevesli bir oğlan, geleceğin arcısı.
Vecdi abi arıların uysallığını test ediyor.

Herkes mutlu.

Mehmet de bayağı yorgun idi, İstanbulun trafiğine hayran kaldı:=)



Yusuf Şimşak'ın arıcılık malzemelerini koyduğu depo dahi denetlendi:=) ve geçer not aldı.

Yusufun invert şurup yaptığı kazan, iki çuval şekerden şurup yapıp anaarı ruşetlerine besliyormuş. Ali de ot ile beslendi ya, illaki inverten içecekmiş Yusuf olmaz diyor ama gelde anlat. Yav sayın bakanım "otalanırsın" felan yapma, etme dedik de önünü aldık.
Ne işine gelir bak invert yiyen arılar bile iflah olmuyor, adamlar bas, bas bağırıyor, bir tarafları yırtılacak mazallah invert vermeyin diye haykırırken duymuyormusun, okumuyormusun?

Biz Yusufun bal sağım odasını gezerken " seninki yine sotaya yattı" Tavuklarla hindileri kesiyor da... cesaret edemiyor çünkü bu karede olmayan Çok sevimli bir hayvan daha var. Sen uyanıksan ev sahibi daha uyanık çıktı... Köpeği bağlamadı, hadi insene aşağıya...

İyi ki yanımızda olta yoktu:=)

Diğer arkadaşların kurs saati yaklaştığı için vedalaştık ve ayrıldılar. Yusuf bizi bırakmadı çay falan içtik, çok güzel bir verandası var adeta kartal yuvası insan seyrederken başka alemlere dalıyor. Çaydan sonra bizi yaklaşık 40 km getirerek yolcu etti onada çok zahmet verdik, hakkını helal etsin, Allah razı olsun ondan. Benim için yorucu bir gün oldu ama rüya gibi idi. Şu sanal alemde çok güzel dostlar edindim, arkadaş demiyorum, dost diyorum çünkü arada çok fark var.

Ortamımızda; her ne kadar birbirimize takılsak da öyle bir samimiyet varki anlatamam. Hele Yusuf kardeşim beni öyle bir etkilediki... Şahısları çok güzel analiz etme kabileyeti var, bir kaç kelime konuştuğu biri ile niyetini, ne demek istediğini, karakterini çok rahat ve doğru şekilde analiz etme yeteneği var, doğrusu Yusufun bu yönü beni çok etkiledi.

Mehmet Yüksel kardeşim çok beyefendi ve bir o kadar da cana yakın biri bildiğini kesinlikle saklamıyor, anlatırkende karşısındakini ezmiyor.

Vecdi abi... msn de yazışırken biraz zorlanıyor galiba kendini ifade edemediğini zannediyorum, kendisi ile tanıştıktan sonra çok sevecen ve esprili biri olduğunu gördüm çok güzel muhabbeti var.

Bu ekibin, dostluğun bir parçası olduğum için, içim, içime sığmıyor...

Yine duygusallaştım, ağlamadan son noktayı koyayım...